- Sen gündüzün de uykudasın. Bu uyku değil deme. Gölge feridir, asıl ise ancak ay ışığından ibarettir. 1735
- هاون گردون اگر صد بارشان ** خرد کوبد اندرین گلزارشان
- Ey yiğit, bil ki uykun da uyanıklığın da uyuyan adamın rüya içinde rüya görmesine benzer.
- اصل این ترکیب را چون دیدهاند ** از فروع وهم کم ترسیدهاند
- Bu adam, kendisini uyuyorum sanır ama bilmez ki ikinci uykudadır, iki kat uyku içindedir.
- سایهی خود را ز خود دانستهاند ** چابک و چست و گش و بر جستهاند
- Testici, bir testiyi kırarsa dilediği zaman yine yapar da.
- کوزهگر گر کوزهای را بشکند ** چون بخواهد باز خود قایم کند
- Kör, her adımda kuyuya, çukura düşmekten korkar da binlerce korkuyla yol yürür.
- کور را هر گام باشد ترس چاه ** با هزاران ترس میآید براه
- Fakat gören kişi yolun enini, boyunu görür, çukuru, kuyuyu bilir. 1740
- مرد بینا دید عرض راه را ** پس بداند او مغاک و چاه را
- Her adımda ayakları, dizleri titremez. Her dertten yüzünü ekşitir mi ki?
- پا و زانواش نلرزد هر دمی ** رو ترش کی دارد او از هر غمی
- Sihirbazlar, “Ey firavun, halk, biz, her sesten, her gulyabaniden ürküp duracak adam değiliz.
- خیز فرعونا که ما آن نیستیم ** که بهر بانگی و غولی بیستیم
- Bizim hırkamızı yırt, onu diken var… Olmasa bile çıplak olmamız daha iyi.
- خرقهی ما را بدر دوزنده هست ** ورنه ما را خود برهنهتر به است
- Bu güzeli çıplak olarak koçmamız daha hoş. A bir işe yaramaz, bir şey beceremez düşman!
- بی لباس این خوب را اندر کنار ** خوش در آریم ای عدو نابکار
- Tenden mizaçtan soyunmaktan daha hoş bir şey yoktur, a ilhama mazhar olmayan sersem Firavun!” dediler. 1745
- خوشتر از تجرید از تن وز مزاج ** نیست ای فرعون بی الهام گیج
- Devenin önünde giden katırın “Ben yol yürürken ikide bir yüzüstü kapanıyorum, sense pek nadir düşüyorsun” diye şikâyet etmesi
- حکایت استر پیش شتر کی من بسیار در رو میافتم و تو نمیافتی الا به نادر
- Katırın biri deveye “Arkadaş, yokuş olsun, iniş olsun en dar yolda bile,
- گفت استر با شتر کای خوش رفیق ** در فراز و شیب و در راه دقیق
- Sen güzelce gidiyor, hiç kapaklanmıyorsun. Bense durmadan tepesi üstü düşüp duruyorum.
- تو نه آیی در سر و خوش میروی ** من همیآیم بسر در چون غوی
- Yol ister kuru olsun, ister balçık… Daima yüzüstü kapaklanıyorum.
- من همیافتم برو در هر دمی ** خواه در خشکی و خواه اندر نمی
- Bunun sebebi ne? Bana bir söyle de ne yapmalı, nasıl etmeli anlayayım” dedi.
- این سبب را باز گو با من که چیست ** تا بدانم من که چون باید بزیست
- Deve dedi ki: “Benim gözüm senin gözünden daha kuvvetlidir, daha iyi görür. 1750
- گفت چشم من ز تو روشنترست ** بعد از آن هم از بلندی ناظرست
- Yüce bir dağın başına çıktım mı en son çukuru bile görürüm.
- چون برآیم بر سرکوه بلند ** آخر عقبه ببینم هوشمند
- Allah, bütün inişleri çıkışları özüme gösterir.
- پس همه پستی و بالایی راه ** دیدهام را وا نماید هم اله
- Her adımımı nereye atacaksam görür de öyle atarım. Bu yüzden de sürçmekten, düşmekten kurtulurum.
- هر قدم من از سر بینش نهم ** از عثار و اوفتادن وا رهم
- Sense iki üç adım ötesini görmezsin. Taneyi görürsün de tuzağı görmezsin.
- تو ببینی پیش خود یک دو سه گام ** دانه بینی و نبینی رنج دام
- Konak, iniş ve yürüyüş yerlerinde hiç körle gözlü bir olur mu? 1755
- یستوی الاعمی لدیکم والبصیر ** فی المقام و النزول والمسیر
- Allah, ana karnında ki çocuğa can verdi mi mizacına vücudunu kuvvetlendirecek cüzüleri çekmek kabiliyetini verir.
- چون جنین را در شکم حق جان دهد ** جذب اجزا در مزاج او نهد
- Yediği şeylerle bu cüzüleri çeker, bu suretle de cisminin nescini dokur durur.
- از خورش او جذب اجزا میکند ** تار و پود جسم خود را میتند
- Allah, insana kırk yaşına kadar bu cüzüleri çekme kabiliyetini, bu hırsı verir, o da kendisini yetiştirir büyür, gelişir, kuvvetlenir.
- تا چهل سالش بجذب جزوها ** حق حریصش کرده باشد در نما
- Ruha, cüzüleri çekmeyi öğreten o tek padişah, nasıl olur da cesedin cüzüleri bir araya getirmeyi bilmez?
- جذب اجزا روح را تعلیم کرد ** چون نداند جذب اجزا شاه فرد