- Namaz yumurtasından civcivi çıkara gör, yerden tane toplayan yolsuz yordamsız kuş gibi yere başvurup durma! 2175
- بچه بیرون آر از بیضه نماز ** سر مزن چون مرغ بی تعظیم و ساز
- Dekukî’nin namazdayken garkolmak üzere bulunan bir gemideki halkın feryadını duyması
- شنیدن دقوقی در میان نماز افغان آن کشتی کی غرق خواست شدن
- Dekukî, o kıyıda namaz kıldırmak üzere imam oldu, onlar da arkasında saf olup namaza durdular.
- آن دقوقی در امامت کرد ساز ** اندر آن ساحل در آمد در نماز
- İşte güzelim bir cemaat, işte seçilmiş bir imam!
- و آن جماعت در پی او در قیام ** اینت زیبا قوم و بگزیده امام
- Namazdayken denizden “ İmdat!” seslerini duydu. Ansızın gözüne bir gemi ilişti.
- ناگهان چشمش سوی دریا فتاد ** چون شنید از سوی دریا داد داد
- Gemi, dalgalar arasına düşmüş, belâlara uğramış, perişan bir hale gelmişti.
- در میان موج دید او کشتیی ** در قضا و در بلا و زشتیی
- Hem gece, hem bulutlu bir hava, hem de dalga. Bu üç karanlık bir yandan, batma korkusu bir yandan… 2180
- هم شب و هم ابر و هم موج عظیم ** این سه تاریکی و از غرقاب بیم
- Fırtına Azrail gibi saldırıyor, dalgalar sağdan soldan hücum edip duruyordu.
- تند بادی همچو عزرائیل خاست ** موجها آشوفت اندر چپ و راست
- Gemidekiler, korkudan canlarından olmuşlar gibi feryatlarını göklere çıkarıyorlardı.
- اهل کشتی از مهابت کاسته ** نعره وا ویلها برخاسته
- Bağrışıp çağrışıyorlar, başlarını dövüyorlardı. Kâfir ve mülhit… Hepsi de imana gelmişti.
- دستها در نوحه بر سر میزدند ** کافر و ملحد همه مخلص شدند
- Yüzlerce niyazlarda bulunarak candan ahitler ediyorlar, adaklar adıyorlardı.
- با خدا با صد تضرع آن زمان ** عهدها و نذرها کرده بجان
- Karmakarışık işlere dalmış, yüzleri bir an olsun kıbleye dönmemiş olanlar bile baş açık secdeye kapanmışlardı. 2185
- سر برهنه در سجود آنها که هیچ ** رویشان قبله ندید از پیچ پیچ
- Hâlbuki evvelce onlar, bu kulluğun faydası yok diyorlardı. Fakat o anda kullukta yüzlerce hayat görüyorlardı.
- گفته که بیفایدهست این بندگی ** آن زمان دیده در آن صد زندگی
- Dostlardan, dayıdan, amcadan, babadan, anadan, herkesten ümitlerini kesmişlerdi.
- از همه اومید ببریده تمام ** دوستان و خال و عم بابا و مام
- Kötü kişinin can verirken Allah’tan korkması gibi zahit de Allah’tan korkuyordu, fâsik da!
- زاهد و فاسق شد آن دم متقی ** همچو در هنگام جان کندن شقی
- Ne sollarından bir ümit vardı, ne sağlarından. Hileler öldü, bitti mi dua zamanı gelir!
- نه ز چپشان چاره بود و نه ز راست ** حیلهها چون مرد هنگام دعاست
- Onlar da ağlayıp inleyerek duaya koyulmuşlardı, gemiden gökyüzüne kadar bir duman yükselmişti. 2190
- در دعا ایشان و در زاری و آه ** بر فلک زیشان شده دود سیاه
- Şeytan ise o sırada düşmanlığından her birinin karşısına dikilip “ A köpeğe tapanlar, işte size iki illet!
- دیو آن دم از عداوت بین بین ** بانگ زد کای سگپرستان علتین
- A münkir, münafıklar, hem korkun, hem geberin. Nihayet bu olacaktı zaten.
- مرگ و جسک ای اهل انکار و نفاق ** عاقبت خواهد بدن این اتفاق
- Kurtulunca yine gözleriniz kurur, yine şehvet için yaratılmış birer şeytan kesilirsiniz.
- چشمتان تر باشد از بعد خلاص ** که شوید از بهر شهوت دیو خاص
- Allah’ın sizi kazadan kurtarmak üzere elinizden tuttuğu, sizi tehlikeden kurtardığı gün, hatırınıza bile gelmez” diye bağırmaktaydı.
- یادتان ناید که روزی در خطر ** دستتان بگرفت یزدان از قدر
- Şeytan böyle söylüyordu ama can kulağı ile duyanlardan başkası bu sözü duymuyordu ki! 2195
- این همیآمد ندا از دیو لیک ** این سخن را نشنود جز گوش نیک
- Mustafa, o kutup, o padişahlar padişahı, o temizlik denizi bize ne doğru buyurmuştur:
- راست فرمودست با ما مصطفی ** قطب و شاهنشاه و دریای صفا
- “Cahilin sonunda göreceği şeyi akıllılar önce görür.”
- کانچ جاهل دید خواهد عاقبت ** عاقلان بینند ز اول مرتبت
- İşlerin sonu ilk zamanlarda gizlidir ama akıllı, akıbeti önce görür; günaha dalıp ısrar edense meydana çıkınca!
- کارها ز آغاز اگر غیبست و سر ** عاقل اول دید و آخر آن مصر
- Her şeyin sonu, önden belli olmaz, gizlidir. Fakat meydana çıkınca akıllı da görür, cahil de!
- اولش پوشیده باشد و آخر آن ** عاقل و جاهل ببیند در عیان