English    Türkçe    فارسی   

3
2784-2808

  • Sebâlılar, tavşanla fil hikâyesini misal getirmeye kalkıştılar ama ezelî sırrı hilelerle karıştırmaya yeltendiler.
  • آنچ در خرگوش و پیل آویختند ** تا ازل را با حیل آمیختند
  • Herkes, misal getiremez, hele bu misal, Allah işine ait olursa
  • بیان آنک هر کس را نرسد مثل آوردن خاصه در کار الهی
  • Bu misalleri düzüp koşmak, o tertemiz tapıya affetmeye kalkışmak sizin haddiniz mi, 2785
  • کی رسدتان این مثلها ساختن ** سوی آن درگاه پاک انداختن
  • Misal getirmek, Allah’ın, bir de onun gizli ve aşikâr bilgisine bir delil olan kişinin hakkıdır.
  • آن مثل آوردن آن حضرتست ** که بعلم سر و جهر او آیتست
  • Sen herhangi bir şeyin sırrını ne bilirin? Kafan kel iken saça, yüze ait nasıl misal getirebilirsin?
  • تو چه دانی سر چیزی تا تو کل ** یا به زلفی یا به رخ آری مثل
  • Musa bile sopayı, alelâde bir sopa gördü ama değildi ki… o, bir ejderhaydı; sırrı, dudağını açtı da hakikatini söyledi.
  • موسیی آن را عصا دید و نبود ** اژدها بد سر او لب می‌گشود
  • Öyle bir padişah bile bir sopanın sırrını bilemezse sen, bu tuzakla tanelerin sırrını ne bileceksin?
  • چون چنان شاهی نداند سر چوب ** تو چه دانی سر این دام و حبوب
  • Musa’nın gözü bile misal hususunda yanılırsa bir fare nasıl olur da hakikate ulaşmaya yol bulur. 2790
  • چون غلط شد چشم موسی در مثل ** چون کند موشی فضولی مدخل
  • O misal bir ejderha kesilir de cevabıyla seni paramparça eder!
  • آن مثالت را چو اژدرها کند ** تا به پاسخ جزو جزوت بر کند
  • İblis de bu misali getirdi de kıyamete kadar melun oldu.
  • این مثال آورد ابلیس لعین ** تا که شد ملعون حق تا یوم دین
  • Karun da inat etti, bu misali getirdi de tacıyla, tahtıyla yere geçti.
  • این مثال آورد قارون از لجاج ** تا فرو شد در زمین با تخت و تاج
  • Sen bu getirdiğin misali kuzgun ve baykuş bil… Onların yüzünden yüzlerce ev bark yıkıldı, yerle yeksan oldu!
  • این مثالت را چو زاغ و بوم دان ** که ازیشان پست شد صد خاندان
  • Nuh, gemi yaparken kavminin misaller getirerek alay etmesi
  • مثلها زدن قوم نوح باستهزا در زمان کشتی ساختن
  • Nuh ovada gemi yaparken yüzlerce kişi başına üşüşüp misal getirerek alaya kalkıştılar. 2795
  • نوح اندر بادیه کشتی بساخت ** صد مثل‌گو از پی تسخیر بتاخت
  • “Kuyu bile bulunmayan bir ovada gemi yapıyor, bu ne bilgisiz aptal!” dediler.
  • در بیابانی که چاه آب نیست ** می‌کند کشتی چه نادان و ابلهیست
  • Biri diyordu ki. “Gemi, hadi yürü koş!” Öbürü diyordu ki: “Bu gemiye bir de kanat tak!”
  • آن یکی می‌گفت ای کشتی بتاز ** و آن یکی می‌گفت پرش هم بساز
  • Nuh da “Ben, bunu Allah emriyle yapıyorum, bu alaylarla işime kesat gelmez” demekteydi.
  • او همی‌گفت این به فرمان خداست ** این بچربکها نخواهد گشت کاست
  • Bir hırsıza "Gece yarısı bu duvar dibinde ne yapıyorsun?" demeleri, hırsızın "davul çalıyorum" demesi
  • حکایت آن دزد کی پرسیدند چه می‌کنی نیم‌شب در بن این دیوار گفت دهل می‌زنم
  • Şu hikâyeyi dinle de bak! Hırsızlığa alışmış herifin biri bir gece bir duvarın dibini delmekteydi.
  • این مثل بشنو که شب دزدی عنید ** در بن دیوار حفره می‌برید
  • Hasta ev sahibi, gece yarısı yavaş, yavaş bir tak taktır duydu. 2800
  • نیم‌بیداری که او رنجور بود ** طقطق آهسته‌اش را می‌شنود
  • Dama çıkıp aşağıya eğildi, hırsızı görüp “Baba, ne yapıyorsun?
  • رفت بر بام و فرو آویخت سر ** گفت او را در چه کاری ای پدر
  • Hayırdır, inşallah… Gece yarısı ne ediyorsun, kim sen” dedi. Hırsız “Davulcuyum azizim” diye cevap verdi.
  • خیر باشد نیمشب چه می‌کنی ** تو کیی گفتا دهل‌زن ای سنی
  • Adam “Peki, burada ne yapıyorsun?” deyince hırsız “Davul çalıyorum” dedi. Ev sahibi dedi ki: “Be adam, davul sesi hani?”
  • در چه کاری گفت می‌کوبم دهل ** گفت کو بانگ دهل ای بوسبل
  • Hırsız “Dur hele, sesini yarın duyarsın eyvahlar olsun! Dediğin zaman kulağına dank eder!”
  • گفت فردا بشنوی این بانگ را ** نعره یا حسرتا وا ویلتا
  • Kelîle’ de ki o hikâye de yalan, saçma, düzme… Fakat o saçma hikâyenin ne demek olduğunu, o hikâyenin maksadının anlamadın ki! 2805
  • آن دروغست و کژ و بر ساخته ** سر آن کژ را تو هم نشناخته
  • Münkirlerin söyledikleri tavşanın aya elçilik ederek file haber getirmesi hikâyesinin hakikati
  • جواب آن مثل کی منکران گفتند از رسالت خرگوش پیغام به پیل از ماه آسمان
  • A herzevekil, o tavşanın hakikati şeytan’dır. Senin nefsine elçi olarak geldi de,
  • سر آن خرگوش دان دیو فضول ** که به پیش نفس تو آمد رسول
  • Ahmak nefsini, Hızır’ın içtiği Âbıhayattan mahrum eti.
  • تا که نفس گول را محروم کرد ** ز آب حیوانی که از وی خضر خورد
  • Sen onun manasını ters anladın. Küfür söyledin, azabına hazırlan!
  • بازگونه کرده‌ای معنیش را ** کفر گفتی مستعد شو نیش را