- Başkaları, o hâdiseden korkup sapsarı kesilse bile sen aldırış etme. Fayda, zamanında da, ziyan zamanında da gül gibi gülmeye bak!
- دیگران گردند زرد از بیم آن ** تو چو گل خندان گه سود و زیان
- Gülün yapraklarını birer birer koparsan da yine gülmeyi bırakmaz, yine solup gamlanmaz.
- زانک گل گر برگ برگش میکنی ** خنده نگذارد نگردد منثنی
- Bir dikenden niçin gama düşeyim? Zaten bu gülmeyi diken yüzünden buldum der.
- گوید از خاری چرا افتم بغم ** خنده را من خود ز خار آوردهام
- Takdir yüzünden kaybettiğin şeyler, muhakkak senden belâyı giderir… Bunu böyle bil! 3260
- هرچه از تو یاوه گردد از قضا ** تو یقین دان که خریدت از بلا
- Tasavvuf nedir diye bir uluya sordular da dedi ki: Sıkıntı zamanı, gönülde neşe, ferah bulmak!
- ما التصوف قال وجدان الفرح ** فی الفاد عند اتیان الترح
- Allah’ın verdiği mihnet ve cefayı da Peygamber’in pabucunu kapan tavşancıl say.
- آن عقابش را عقابی دان که او ** در ربود آن موزه را زان نیکخو
- Tavşancıl, Peygamber’in ayağını yılan sokmasın diye pabucu kaptı, toza, toprağa bulanmamış akla ne mutlu!
- تا رهاند پاش را از زخم مار ** ای خنک عقلی که باشد بی غبار
- Allah, “Kaybettiğiniz şeylere eseflenmeyin, hatta kurt gelse de keçinizi yese bile“ buyurdu.
- گفت لا تاسوا علی ما فاتکم ** ان اتی السرحان واردی شاتکم
- O belâ, daha büyük belâları defetmek, o ziyan daha dehşetli ziyanları menetmek içindir. 3265
- کان بلا دفع بلاهای بزرگ ** و آن زیان منع زیانهای سترگ
- Bir adamın, Musa’dan hayvanların, kuşların dillerini öğrenmeyi istemesi
- استدعاء آن مرد از موسی زبان بهایم با طیور
- Musa’ya bir delikanlı dedi ki: “Hayvanların dillerini öğrenmek istiyorum.
- گفت موسی را یکی مرد جوان ** که بیاموزم زبان جانوران
- Bu suretle kurdun, kuşun sözlerini duyayım da dinime ait işlerde ibret sahibi olayım.
- تا بود کز بانگ حیوانات و دد ** عبرتی حاصل کنم در دین خود
- Çünkü Âdemoğulları’nın bütün sözleri, suya, ekmeğe, şana, şerefe ait.
- چون زبانهای بنی آدم همه ** در پی آبست و نان و دمدمه
- Belki hayvanların bu dünyadan göçme zamanındaki tedbirleri, bu tedbirler yüzünden başka bir dertleri var!“
- بوک حیوانات را دردی دگر ** باشد از تدبیر هنگام گذر
- Musa, “Hadi efendim, hadi… Vazgeç bu hevesten… Bunun önünde, sonunda pek çok tehlikesi var. 3270
- گفت موسی رو گذر کن زین هوس ** کین خطر دارد بسی در پیش و پس
- İbret almayı, uyanmayı Allah’tan dile… Kitaptan, sözden, harften, duraktan değil!“ dedi.
- عبرت و بیداری از یزدان طلب ** نه از کتاب و از مقال و حرف و لب
- Adam, Musa menettikçe kızıştı, üstüne düştü. Zaten insan, bir şey menedildi mi, o şeye haris olur, büsbütün üstüne düşer!
- گرمتر شد مرد زان منعش که کرد ** گرمتر گردد همی از منع مرد
- Dedi ki: “Ya Musa, nurun parlayınca her şey, kadrini, kıymetini, senin sayende buldu.
- گفت ای موسی چو نور تو بتافت ** هر چه چیزی بود چیزی از تو یافت
- Beni bu muradımdan mahrum etmek lütfuna düşmez ey cömert er!
- مر مرا محروم کردن زین مراد ** لایق لطفت نباشد ای جواد
- Bu zamanda Allah’ın vekili sensin. Muradımı vermezsen beni meyus edersin.“ 3275
- این زمان قایم مقام حق توی ** یاس باشد گر مرا مانع شوی
- Musa, “Yarabbi, taşlanmış Şeytan, bu saf adamla alay mı ediyor?
- گفت موسی یا رب این مرد سلیم ** سخره کردستش مگر دیو رجیم
- Öğretsem ziyankârlardan olacak, öğretmesem gönlüme bir kötülük gelecek“ dedi.
- گر بیاموزم زیانکارش بود ** ور نیاموزم دلش بد میشود
- Allah dedi ki: “Ya Musa, öğret… Çünkü biz, keremimizden hiçbir duayı asla reddetmeyiz.
- گفت ای موسی بیاموزش که ما ** رد نکردیم از کرم هرگز دعا
- Musa dedi ki: “Yarabbi, sonra pişman olacak, elini dişleyecek, elbiselerini yırtacak.
- گفت یا رب او پشیمانی خورد ** دست خاید جامهها را بر درد
- Kudret, herkesin harcı değil… Aciz, Allah’tan çekinen kişiye sermayedir. 3280
- نیست قدرت هر کسی را سازوار ** عجز بهتر مایهی پرهیزکار
- Eli bir şeye erişmeyen, Allah’tan korktu, çekindi, kendisini ibadete verdi… Yoksulluk, işte yüzden daima övünülecek bir şeydir!
- فقر ازین رو فخر آمد جاودان ** که به تقوی ماند دست نارسان