- Şimdi ihtiyarladın, zayıfladın, belin büküldü… öyle olduğu halde hiçbir şeye aldırış etmez oldun. 3425
- چون شدی پیر و ضعیف و منحنی ** پردههای لا ابالی میزنی
- Her şeye boş veriyor; bir kılıç ve bir mızrakla savaşa atılıyor, âdeta kendini sınıyorsun.
- لا ابالیوار با تیغ و سنان ** مینمایی دار و گیر و امتحان
- Kılıç, ihtiyara hürmet etmez. Hiç kılıçla okun aklı, temyizi olur mu? “ dediler.
- تیغ حرمت میندارد پیر را ** کی بود تمییز تیغ و تیر را
- O bîhaberler, Hamza’nın kaydına düşüyorlar, gayretlerinden ona bu çeşit öğütler veriyorlardı.
- زین نسق غمخوارگان بیخبر ** پند میدادند او را از غیر
- Hamza’nın halka cevap vermesi
- جواب حمزه مر خلق را
- Hazma dedi ki. “Gençken ölümü, bu dünyaya veda etme tarzında görürdüm.
- گفت حمزه چونک بودم من جوان ** مرگ میدیدم وداع این جهان
- Kim ölüme isteyerek gider? Kim ejderhanın karşısında soyunur? 3430
- سوی مردن کس برغبت کی رود ** پیش اژدرها برهنه کی شود
- Fakat şimdi Muhammed’in nuruyla bu fâni şehre zebun değilim ki.
- لیک از نور محمد من کنون ** نیستم این شهر فانی را زبون
- Duygudan hariç olan ve halk nuru askeriyle dolu bulunan padişah ordugâhını görmekteyim,
- از برون حس لشکرگاه شاه ** پر همیبینم ز نور حق سپاه
- Çadırlar, çadırlara geçmiş, çadır direklerinin ipleri, iplere sarılmış… Şükürler olsun ki Allah, beni uykudan uyandırdı.
- خیمه در خیمه طناب اندر طناب ** شکر آنک کرد بیدارم ز خواب
- Ölüm, kimin nazarında tehlikeyse “Tehlikeye atılmayın“ emri de onadır.
- آنک مردن پیش چشمش تهلکهست ** امر لا تلقوا بگیرد او به دست
- Fakat birisinin nazarında ölüm, hakikat kapısının açılışından ibaret olursa ona… “Haydin, çabuk olun“ hitabı gelir. 3435
- و آنک مردن پیش او شد فتح باب ** سارعوا آید مرورا در خطاب
- Ey ölümü görenler, uzaklaşın… Ey haşri, dirilmeyi görenler, çabuk olun!
- الحذر ای مرگبینان بارعوا ** العجل ای حشربینان سارعوا
- Ey lütuf görenler, ferahlanın, sevinin… Ey kahır görenler, bu bir belâdır, gamlanın!
- الصلا ای لطفبینان افرحوا ** البلا ای قهربینان اترحوا
- Ölümü, bir Yusuf gören, canını feda eder, kurt olarak görense yolunu sapıtır!
- هر که یوسف دید جان کردش فدی ** هر که گرگش دید برگشت از هدی
- Oğul, herkesin ölümü, kendi rengindendir. Düşmana düşmandır, dosta dost!
- مرگ هر یک ای پسر همرنگ اوست ** پیش دشمن دشمن و بر دوست دوست
- Ayna Türk’e nazaran güzel renktedir. Zenciye nazaran o da zencidir. 3440
- پیش ترک آیینه را خوش رنگیست ** پیش زنگی آینه هم زنگیست
- Ey can, aklını başına devşir… Ölümden korkup kaçarsın ya… Doğrucası sen, kendinden korkmaktasın.
- آنک میترسی ز مرگ اندر فرار ** آن ز خود ترسانی ای جان هوش دار
- Gördüğün, ölümün yüzü değil, kendi çirkin yüzün, canın ağaca benzer… Ölüm, yaprağıdır.
- روی زشت تست نه رخسار مرگ ** جان تو همچون درخت و مرگ برگ
- İyiyse de senden yetişmiş, yeşermiştir, kötüyse de. Hoş, nahoş… Gönlüne gelen bir şey, senden senin varlığından gelir.
- از تو رستست ار نکویست ار بدست ** ناخوش و خوش هر ضمیرت از خودست
- Bir dikenle yaralanmışsan o dikeni sen dikmişsindir. Atlas olsun, ipek olsun, ne giymişsen kendin eğirmişsindir.
- گر بخاری خستهای خود کشتهای ** ور حریر و قزدری خود رشتهای
- Bil ki iş, ona verilen karşılıkla aynı renkte olmaz. Hiçbir hizmet, o hizmete mukabil verilen şeyle bir renkte değildir. 3445
- دانک نبود فعل همرنگ جزا ** هیچ خدمت نیست همرنگ عطا
- Ücret alanların ücreti, yaptıkları işe benzemez. Çünkü o iş ârazdır, buysa cevher ve ebedî.
- مزد مزدوران نمیماند بکار ** کان عرض وین جوهرست و پایدار
- İş, güçlükten, zordan, alın terinden ibarettir; buysa gümüştür, altındır, tabaklarla verilen ihsandır.
- آن همه سختی و زورست و عرق ** وین همه سیمست و زرست و طبق
- Sana bir yerden bir töhmet gelse, mutlaka zulmettiğin birisi mihnete düşmüş, beddua etmiştir.
- گر ترا آید ز جایی تهمتی ** کرد مظلومت دعا در محنتی
- Ama sen dersen ki ben bir şey yapmadım, kimse hakkında bir töhmette bulunmadım.
- تو همیگویی که من آزادهام ** بر کسی من تهمتی ننهادهام