- Çünkü şüphe yok, yavaş iş Rahman’dandır. Acele edşinse melûn Şeytan’dan.“
- که تانی هست از رحمان یقین ** هست تعجیلت ز شیطان لعین
- Önüne bir lokma atsan köpek bile köpekliğiyle önce koklar da sonra yer a ihtiyatlı adam!
- پیش سگ چون لقمه نان افکنی ** بو کند آنگه خورد ای معتنی
- O burnuyla koklar, biz aklımızla koklarız. Hele bir bak, demek ki biz de her şeyi inceleyen aklımızla kokluyoruz.
- او ببینی بو کند ما با خرد ** هم ببوییمش به عقل منتقد
- Allah bile bu yerlerle gökleri yavaşlıkla ve tam altı günde yarattı. 3500
- با تانی گشت موجود از خدا ** تابه شش روز این زمین و چرخها
- Yoksa “Kün” der demez yerler de olurdu, gökler de; Allah, buna kadirdi. Hatta bir emreder etmez yüzlerce yer gök yaratabilirdi.
- ورنه قادر بود کو کن فیکون ** صد زمین و چرخ آوردی برون
- Allah bütün kudretiyle beraber insanı, yavaş yavaş ve tam kırk yılda kemal sahibi eder.
- آدمی را اندک اندک آن همام ** تا چهل سالش کند مرد تمام
- Bir anda yokluktan elli kişiyi uçurup bu âleme getirmeye kadirdi ama.
- گرچه قادر بود کاندر یک نفس ** از عدم پران کند پنجاه کس
- İsa, bir dua ile hemencecik ölüyü diriltir de
- عیسی قادر بود کو از یک دعا ** بی توقف بر جهاند مرده را
- İsa’yı yaratan, insanları bir anda yaratmaya kadir değil midir? İsa’ya nazaran kudreti, kat kat üstün mü değil mi? 3505
- خالق عیسی بنتواند که او ** بی توقف مردم آرد تو بتو
- Dilediğin şeyi yavaş yavaş, fakat sağlam bir halde yapman lâzım… İşte bu yavaşlık, sana bunu öğretmek içindir.
- این تانی از پی تعلیم تست ** که طلب آهسته باید بی سکست
- Daima akıp duran küçük bir dere ne pislenir, ne kokar.
- جو یکی کوچک که دایم میرود ** نه نجس گردد نه گنده میشود
- Bu yavaşlıkla insan, ikbale, devlete erişir. Yavaşlık, yumurtadır, devlet de kuşlara benzer.
- زین تانی زاید اقبال و سرور ** این تانی بیضه دولت چون طیور
- A inatçı adam, kuş hiç yumurtaya benzer mi? Ama yumurtadan çıkar ya!
- مرغ کی ماند به بیضهای عنید ** گرچه از بیضه همی آید پدید
- Sen de davran da cüz’ülerin, yumurtalarından kuşlar çıkarsın. 3510
- باش تا اجزای تو چون بیضهها ** مرغها زایند اندر انتها
- Yılan yumurtası da serçe kuşu yumurtasına benzer, fakat aralarında ne fark var?
- بیضهی مار ارچه ماند در شبه ** بیضه گنجشک را دورست ره
- Armut da elmaya benzer, benzer ama aralarında farkları bil ey yüce kişi!
- دانهی آبی به دانه سیب نیز ** گرچه ماند فرقها دان ای عزیز
- Yapraklar da bakılınca bir renktedir. Fakat meyveleri çeşit çeşittir.
- برگها همرنگ باشد در نظر ** میوهها هر یک بود نوعی دگر
- Yapraklara benzeyen bedenler de birbirine benzer… Benzer ama herkes bir iş için yaratılmıştır.
- برگهای جسمها مانندهاند ** لیک هر جانی بریعی زندهاند
- Halk yolda her bir tarzda yürür durur; fakat birisi zevk içinde, öbürü dertli, kederli! 3515
- خلق در بازار یکسان میروند ** آن یکی در ذوق و دیگر دردمند
- İşte tıpkı bunun gibi ölürken de aynı çeşit ölürüz ama yarımız ziyan içindedir, yarımız padişah!
- همچنان در مرگ یکسان میرویم ** نیم در خسران و نیمی خسرویم
- Allah razı olsun, Bilâl’in neşeyle ölümü
- وفات یافتن بلال رضی الله عنه با شادی
- Bilâl; zayıflıktan hilâle dönmüş, yüzüne ölüm rengi çökmüştü.
- چون بلال از ضعف شد همچون هلال ** رنگ مرگ افتاد بر روی بلال
- Karısı görüp “Ah, bu ne elem, bu ne keder” dedi. Bilâl, “Hayır hayır… Bu ne zevk ve ne neşe,
- جفت او دیدش بگفتا وا حرب ** پس بلالش گفت نه نه وا طرب
- Şimdiye kadar hayattan elem duymaktaydım, ölüm nasıl bir zevktir, nedir, nedir? Sen bunu ne bileceksin?”
- تا کنون اندر حرب بودم ز زیست ** تو چه دانی مرگ چون عیشست و چیست
- Demekte, bu sözleri söylerken de yüzünde nerkisler, güller, lâleler açılmaktaydı! 3520
- این همی گفت و رخش در عین گفت ** نرگس و گلبرگ و لاله میشکفت
- Yüzünün parlaklığıyla nurlu gözleri, sözünün doğruluğuna şehadet ediyordu.
- تاب رو و چشم پر انوار او ** می گواهی داد بر گفتار او