- Her gönlü kara adam onun yüzünü simsiyah görürdü ama o, insanların gözbebeğiydi, neden gözbebeği de siyah?
- هر سیه دل می سیه دیدی ورا ** مردم دیده سیاه آمد چرا
- Yüzü kara olanlar, hakikati görmeyenlerdir. İnsanların gözbebeği olan adam ise ayın aynasıdır.
- مردم نادیده باشد رو سیاه ** مردم دیده بود مرآت ماه
- Zaten dünyada can gözüne sahip olanlardan başka, senin gözbebeğini kim görebilir ki?
- خود کی بیند مردم دیدهی ترا ** در جهان جز مردم دیدهفزا
- Onu, gözbebeği haline gelenlerden başka kimse göremeyince artık ondan başka kim, onun rengini görüp anlar? 3525
- چون به غیر مردم دیدهش ندید ** پس به غیر او کی در رنگش رسید
- İnsanların gözbebeği olan kişiden başka herkes, mertebesi yüce insanın sıfatlarını taklit eder. Hakikati bilmez.
- پس جز او جمله مقلد آمدند ** در صفات مردم دیده بلند
- Karısı “Ah ayrılık, ah ayrılık” deyince Bilâl, “Hayır, hayır… Vuslat, vuslat!” dedi.
- گفت جفتش الفراق ای خوشخصال ** گفت نه نه الوصالست الوصال
- Karısı “Bu gece gurbete gidiyorsun… Soyunun sopunun gözlerinden kaybolacaksın” dedi.
- گفت جفت امشب غریبی میروی ** از تبار و خویش غایب میشوی
- Bilâl dedi ki: “Hayır, hayır… Bu gece ruhum, gurbet elinden vatanına ulaşacak!”
- گفت نه نه بلک امشب جان من ** میرسد خود از غریبی در وطن
- Karısı, “Gayri senin yüzünü nerede göreceğiz biz?” dedi. Bilâl dedi ki: “Allah haslarının halkasında! 3530
- گفت رویت را کجا بینیم ما ** گفت اندر حلقهی خاص خدا
- Başını kaldırır da –aşağıya değil- yukarıya bakarsan Allah haslarının halkasını görürsün.
- حلقهی خاصش به تو پیوسته است ** گر نظر بالا کنی نه سوی پست
- Yüzük taşının yüzüğe nur saçtığı gibi Âlemlerin Rabbi de o halkayı nurlandırıp durmaktadır!”
- اندر آن حلقه ز رب العالمین ** نور میتابد چو در حلقه نگین
- Karısı, “Yazıklar olsun, bu ev yıkıldı artık “ dedi. Bilâl dedi ki: “ Buluta bakma, aya bak! “
- گفت ویران گشت این خانه دریغ ** گفت اندر مه نگر منگر به میغ
- Akrabam kalabalık, ev de küçük… Allah, daha mamur bir hale getirmek için yıktı!
- کرد ویران تا کند معمورتر ** قومم انبه بود و خانه مختصر
- Bedenin ölümle harap olmasındaki hikmet
- حکمت ویران شدن تن به مرگ
- Ben evvelce sıkıntılar içinde hapis olmuş adama benzerdim, şimdi ruhumun nesli doğuyu da kapladı, batıyı da. 3535
- من چو آدم بودم اول حبس کرب ** پر شد اکنون نسل جانم شرق و غرب
- Bu kuyuya benzeyen evde bir yoksuldum, şimdi padişah oldum, padişaha bir köşk, bir saray lâzım!
- من گدا بودم درین خانه چو چاه ** شاه گشتم قصر باید بهر شاه
- Padişahlar, köşklerde, saraylarda otururlar, ölüye yurt olarak bir mezar kâfi!
- قصرها خود مر شهان را مانسست ** مرده را خانه و مکان گوری بسست
- Peygamberlere bu dünya dar geldi de padişahlar gibi Lâmekân âlemine gittiler.
- انبیا را تنگ آمد این جهان ** چون شهان رفتند اندر لامکان
- Kalbi ölmüş kişilereyse bu dünya nurlu göründü. Görünüşü büyük, geniş… Fakat hakikatte dar!
- مردگان را این جهان بنمود فر ** ظاهرش زفت و به معنی تنگ بر
- Dar olmasaydı bu feryat neden? Baksana… Daha evvel doğup bu âleme gelenlerin hepsi iki büklüm oldu! 3540
- گر نبودی تنگ این افغان ز چیست ** چون دو تا شد هر که در وی بیش زیست
- İnsan, uyku zamanında bak, nasıl azat olmakta… Ruh, o vardığı, ulaştığı mekândan nasıl neşelenmekte.
- در زمان خواب چون آزاد شد ** زان مکان بنگر که جان چون شاد شد
- Zalim, zulüm tabiatından kurtuluyor, zindandaki mahpus, hapse düştüğünü, hapiste bulunduğunu unutuyor.
- ظالم از ظلم طبیعت باز رست ** مرد زندانی ز فکر حبس جست
- Pek geniş olan bu yer, bu gök devenin çökeceği zaman pek daralmakta.
- این زمین و آسمان بس فراخ ** سخت تنگ آمد به هنگام مناخ
- Bu dünyanın genişliği, bir gözbağı… Oysaki pek dar. Gülmesi ağlamaktan ibaret, övünmesi ardan, ayıptan başka bir şey değil.
- جسم بند آمد فراخ وسخت تنگ ** خندهی او گریه فخرش جمله ننگ
- Dünya, görünüşte geniş, hakikatte dardır, uyku da bu darlıktan kurtulmaya benzer
- تشبیه دنیا کی بظاهر فراخست و بمعنی تنگ و تشبیه خواب کی خلاص است ازین تنگی
- Hamam kızıştı, ısındı mı daralırsın, için sıkılır. 3545
- همچو گرمابه که تفسیده بود ** تنگ آیی جانت پخسیده شود
- Oysaki hamam geniştir, uzundur. O hararetten sana dar gelir, ruhun sıkılır, usanırsın.
- گرچه گرمابه عریضست و طویل ** زان تبش تنگ آیدت جان و کلیل