English    Türkçe    فارسی   

3
4170-4194

  • Sonra bunun özrü olarak tekrar lütuf eder, yıkanıp arındın, dereden atladın, artık o mihnetler geçti der. 4170
  • باز لطف آید برای عذر او ** که بکردی غسل و بر جستی ز جو
  • Der ki: Ey nohut, baharın otladın, yeştin… Şimdi zahmet ve eziyet, sana konuk oldu, hoş tut da
  • گوید ای نخود چریدی در بهار ** رنج مهمان تو شد نیکوش دار
  • Konuk, şükürler ederek minnetler duyarak geri dönsün, padişaha gidip senin ikramını, ihsanını anlatsın.
  • تا که مهمان باز گردد شکر ساز ** پیش شه گوید ز ایثار تو باز
  • İkram ettiğin şeylere karşılık olarak da sana o nimetleri veren gelsin… Bütün nimetler sana haset etsinler!
  • تا به جای نعمتت منعم رسد ** جمله نعمتها برد بر تو حسد
  • Ben Halil’im, sen de bıçağım önündeki oğlum… Başını koy, rüyada seni kestiğimi gördüm!
  • من خلیلم تو پسر پیش بچک ** سر بنه انی ارانی اذبحک
  • Gönlünü bozma, başını kahır önüne koy da İsmail gibi boğazını keseyim, 4175
  • سر به پیش قهر نه دل بر قرار ** تا ببرم حلقت اسمعیل‌وار
  • Başını kopartayım. Fakat bu baş, zahiri kesilmekten, koparılmaktan münezzeh olan baştır.
  • سر ببرم لیک این سر آن سریست ** کز بریده گشتن و مردن بریست
  • Ancak ezelî maksat, senin teslim olmandır. Ey Müslüman teslim olmayı araman, dinlemen gerek!
  • لیک مقصود ازل تسلیم تست ** ای مسلمان بایدت تسلیم جست
  • Ey nohut, belâlara düş, kayna, piş de ne varlığın kalsın, ne sen kal!
  • ای نخود می‌جوش اندر ابتلا ** تا نه هستی و نه خود ماند ترا
  • O bostanda güldüyse can ve göz bostanının gülü olduğundan güldün.
  • اندر آن بستان اگر خندیده‌ای ** تو گل بستان جان و دیده‌ای
  • Su ve toprak bahçesinden ayrıldıysan lokma oldun, dirilerin vücuduna girdin. 4180
  • گر جدا از باغ آب و گل شدی ** لقمه گشتی اندر احیا آمدی
  • Gıda ol, kuvvet ol, düşünce ol… Evvelce süttün, şimdi ormanlarda aslan kesil!
  • شو غذی و قوت و اندیشه‌ها ** شیر بودی شیر شو در بیشه‌ها
  • Vallahi sen, önce onun sıfatlarından ayrıldın da geldin. Tekrar çevikçe acele et, yine onun sıfatların ulaş!
  • از صفاتش رسته‌ای والله نخست ** در صفاتش باز رو چالاک و چست
  • Buluttan, güneşten, gökten geldin… Yine Allah sıfatları haline döndün mü göklere gidersin.
  • ز ابر و خورشید و ز گردون آمدی ** پس شدی اوصاف و گردون بر شدی
  • Yağmur ve ışık suretinde geldin, Allah’ın tertemiz sıfatları suretine bürünüp gidiyorsun.
  • آمدی در صورت باران و تاب ** می‌روی اندر صفات مستطاب
  • Güneşin, bulutun, yıldızın cüzüydün… Nefis, iş, söz ve düşünceler oldun. 4185
  • جزو شید و ابر و انجمها بدی ** نفس و فعل و قول و فکرتها شدی
  • Nebatın ölümü, hayvanın varlığı oldu; bu suretle de “Ey güvendiğim, inandığım kişiler, beni öldürün” sözü doğru çıktı.
  • هستی حیوان شد از مرگ نبات ** راست آمد اقتلونی یا ثقات
  • Mademki ölümden sonra bize böyle bir hayat var, “Şüphe yok ki ölümümde hayat vardır” sözü doğru.
  • چون چنین بردیست ما را بعد مات ** راست آمد ان فی قتلی حیات
  • İş, söz ve doğruluk, meleğin gıdasıdır. Melek, bunlarla göğe ağar.
  • فعل و قول و صدق شد قوت ملک ** تا بدین معراج شد سوی فلک
  • Nitekim o yemek de insana gıda olunca cemadat halinden yücelir, o canlı bir hale gelir.
  • آنچنان کان طعمه شد قوت بشر ** از جمادی بر شد و شد جانور
  • Bunu, adamakıllı, etraflıca anlattık… Başka bir yerde gelecek. 4190
  • این سخن را ترجمه‌ی پهناوری ** گفته آید در مقام دیگری
  • Kervan, daima göklerden gelmekte, alışverişte bulunup yine göklere gitmekte.
  • کاروان دایم ز گردون می‌رسد ** تا تجارت می‌کند وا می‌رود
  • Şu halde hırsız gibi acılıkla zorla değil de istekle tatlı tatlı, güzel güzel git!
  • پس برو شیرین و خوش با اختیار ** نه بتلخی و کراهت دزدوار
  • Seni acılıklardan yıkayıp arıtmak için acı söylüyorum.
  • زان حدیث تلخ می‌گویم ترا ** تا ز تلخیها فرو شویم ترا
  • Donmuş, soğuk çalmış üzümü donukluğu gitsin diye soğuk suya atarlar.
  • ز آب سرد انگور افسرده رهد ** سردی و افسردگی بیرون نهد