English    Türkçe    فارسی   

3
4226-4250

  • Kendine gel… Ağzını yum; fitne, dudaklarını açtı… Kuru sözlere giriş, doğrusunu Allah daha iyi bilir!
  • هین دهان بر بند فتنه لب گشاد ** خشک آر الله اعلم بالرشاد
  • İyi anlayanları kötü hayallere düşmeleri
  • ذکرخیال بد اندیشیدن قاصر فهمان
  • Bu hikâye sone ermeden hasetçilerden bir kötü dumandır geldi.
  • پیش از آنک این قصه تا مخلص رسد ** دود و گندی آمد از اهل حسد
  • Ben, bundan korkmam ama bu tekme, belki bir gönlü saf kişinin ayağını çeler.
  • من نمی‌رنجم ازین لیک این لگد ** خاطر ساده‌دلی را پی کند
  • O Hakîmi Gaznevî, perde ardında kalanlara ne güzel manevi bir misal getirdi.
  • خوش بیان کرد آن حکیم غزنوی ** بهر محجوبان مثال معنوی
  • Sapıklar, Kur’an’da sözden, lâftan başka bir şey görmezlerse şaşılmaz ki 4230
  • که ز قرآن گر نبیند غیر قال ** این عجب نبود ز اصحاب ضلال
  • Körün gözüne, nurlarla dolu güneşin ışıkları gelmez de yalnız bir hararet gelir.
  • کز شعاع آفتاب پر ز نور ** غیر گرمی می‌نیابد چشم کور
  • Göbekli biri, ansızın eşek yurdundan şunu, bunu kınayan karılar gibi baş çıkararak,
  • خربطی ناگاه از خرخانه‌ای ** سر برون آورد چون طعانه‌ای
  • “Bu söz, yani Mesnevi, aşağılık bir söz… Peygamber’in hikâyesi ona uymayı anlatıp durmakta.
  • کین سخن پستست یعنی مثنوی ** قصه پیغامبرست و پی‌روی
  • Bunda öyle velilerin at koşturdukları makamlara ait yüce bahisler, yüksek şeyler yok…
  • نیست ذکر بحث و اسرار بلند ** که دوانند اولیا آن سو سمند
  • Dünyadan ve Allah’tan başka her şeyden kesilmeden tut da yokluk makamına kadar derece derece, mertebe mertebe Allah’a ulaşıncaya kadar 4235
  • از مقامات تبتل تا فنا ** پایه پایه تا ملاقات خدا
  • Her durağın, her konağın şehri de yok ki bir gönül sahibi onunla kanatlanıp uçsun” dedi.
  • شرح و حد هر مقام و منزلی ** که بپر زو بر پرد صاحب‌دلی
  • O kâfirler Allah’ın kitabını da bu çeşit kınadılar.
  • چون کتاب الله بیامد هم بر آن ** این چنین طعنه زدند آن کافران
  • “Bu esatirden eski masallardan ibaret… Öyle derin bahisler, yüce hakikatleri eşelemeler yok, bunda.
  • که اساطیرست و افسانه‌ی نژند ** نیست تعمیقی و تحقیقی بلند
  • Bunu küçücük çocuklar bile anlar. Kabul edilecek yahut edilmeyecek emirlerden nehiylerden ibaret.
  • کودکان خرد فهمش می‌کنند ** نیست جز امر پسند و ناپسند
  • Yusuf, Yusuf’un büklüm, büklüm zülüfleri… Yakup, Zeliha, Zeliha’nın derdi… 4240
  • ذکر یوسف ذکر زلف پر خمش ** ذکر یعقوب و زلیخا و غمش
  • Hep bunlar değil mi? Bunları herkes anlar, bilir. Nerede bir söz ki akıl, onu idrak edemesin de hayretlere düşsün” dediler.
  • ظاهرست و هرکسی پی می‌برد ** کو بیان که گم شود در وی خرد
  • Allah’ta dedi ki: “Eğer bu sana kolay görünüyorsa bu çeşit kolay, basit bir sure söyleyiver.
  • گفت اگر آسان نماید این به تو ** این چنین آسان یکی سوره بگو
  • Cinlerinize, insanlarınıza kudret ve sanat sahibi olanlarınıza söyleyin de ehemmiyetsiz gördüğünüz ayetler gibi bir ayet meydana getirsinler!”
  • جنتان و انستان و اهل کار ** گو یکی آیت ازین آسان بیار
  • Mustafa aleyhisselâm’ın “Kur’an’ın zahiri var, bâtını var, bâtının da yedinci bâtına kadar bâtını var” hadisinin tefsiri
  • تفسیر این خبر مصطفی علیه السلام کی للقران ظهر و بطن و لبطنه بطن الی سبعة ابطن
  • Bil ki Kur’an’ın bir zahiri var… Zahirin de gizli ve pek kuvvetli bir de içyüzü var.
  • حرف قرآن را بدان که ظاهریست ** زیر ظاهر باطنی بس قاهریست
  • O bâtının bir bâtını, onun da bir üçüncü bâtını var ki onu akıllar anlayamaz, hayran kalır. 4245
  • زیر آن باطن یکی بطن سوم ** که درو گردد خردها جمله گم
  • Kur’an’ın dördüncü bâtınıysa eşsiz, örneksiz Allah’tan başka kimse görmemiş, kimse bilmemiştir.
  • بطن چارم از نبی خود کس ندید ** جز خدای بی‌نظیر بی‌ندید
  • Oğul, sen Kur’an’ın dış yüzüne bakma… Şeytan da Âdem’in topraktan ibaret gördü, hakikatine eremedi!
  • تو ز قرآن ای پسر ظاهر مبین ** دیو آدم را نبیند جز که طین
  • Kur’an’ın zahiri, insana benzer… Sureti görünür, meydandadır da canı gizli!
  • ظاهر قرآن چو شخص آدمیست ** که نقوشش ظاهر و جانش خفیست
  • İnsanın amcası, dayısı bile insana o kadar yakın olduğu halde yüzyıl beraber yaşasalar halini bir kıl ucu olsun göremez, anlayamaz.
  • مرد را صد سال عم و خال او ** یک سر مویی نبیند حال او
  • Peygamberlerle velilerin –aleyhimüsselâm– dağlara, mağaralara gitmeleri, gizlenmek için olmadığı gibi halkta korkularından da değildir. Onlar, mümkün olduğu kadar halkın dünyadan alâkasının kesmek ve bu suretle insanları irşad etmek için bu işi yaparlar
  • بیان آنک رفتن انبیا و اولیا به کوهها و غارها جهت پنهان کردن خویش نیست و جهت خوف تشویش خلق نیست بلک جهت ارشاد خلق است و تحریض بر انقطاع از دنیا به قدر ممکن
  • Veliler, halkın gözünden gizlenmek için dağlara giderler derler ya… 4250
  • آنک گویند اولیا در که بوند ** تا ز چشم مردمان پنهان شوند