- Su, yukardan aşağıya, akar da sonra aşağıdan yukarıya akar.
- آب از بالا به پستی در رود ** آنگه از پستی به بالا بر رود
- Buğday, yukarıdan aşağıya, yerin dibine gider de ondan sonra yerden baş çıkarıp yükselir.
- گندم از بالا بزیر خاک شد ** بعد از آن او خوشه و چالاک شد
- Her meyvenin tohumu yerden biter de ondan sonra yerden baş verir.
- دانهی هر میوه آمد در زمین ** بعد از آن سرها بر آورد از دفین
- Nimetlerin aslı felekten ta yere kadar umumiyetle aşağıya geldiler, alçaldılar da temiz cana gıda oldular. 460
- اصل نعمتها ز گردون تا بخاک ** زیر آمد شد غذای جان پاک
- Tevazula felekten toprağa inince de diri ve yiğit adamın cüzü oldular.
- از تواضع چون ز گردون شد بزیر ** گشت جزو آدمی حی دلیر
- Bu suretle o cemad, insan sıfatlarını kazandı, arşın yücesine uçtu, neşelendi.
- پس صفات آدمی شد آن جماد ** بر فراز عرش پران گشت شاد
- Önce diri âlemden geldik, sonra yine aşağılıktan yücelere çıktık.
- کز جهان زنده ز اول آمدیم ** باز از پستی سوی بالا شدیم
- Diyerek bütün cüzüler, hareket ve sükûn hâllerinde “ Biz, şüphe yok, yine gerisin geri Allah’ ya dönüyoruz“ derler.
- جمله اجزا در تحرک در سکون ** ناطقان که انا الیه راجعون
- Gizli cüzlerin zikir ve tespihleri, gökyüzüne bir gulguledir salar. 465
- ذکر و تسبیحات اجزای نهان ** غلغلی افکند اندر آسمان
- Kaza, hileler düzmeye başladı mı köylü, şehirliyi matetti.
- چون قضا آهنگ نارنجات کرد ** روستایی شهریی را مات کرد
- Şehirli, binlerce rey ve tedbiri olduğu halde matoldu ve bu seferden afetlere uğradı.
- با هزاران حزم خواجه مات شد ** زان سفر در معرض آفات شد
- Kendi sebatına itimadı vardı, bir dağdı ama yarım bir sel, onu kapıp götürdü.
- اعتمادش بر ثبات خویش بود ** گرچه که بد نیم سیلش در ربود
- Kaza ve kader, felekten baş çıkardı mı akıllıların hepsi kör ve sağır olur…
- چون قضا بیرون کند از چرخ سر ** عاقلان گردند جمله کور و کر
- Balıklar, kendilerini denizden dışarıya atarlar. Tuzak, uçan kuşu zebun eder. 470
- ماهیان افتند از دریا برون ** دام گیرد مرغ پران را زبون
- Peri ve şeytan, şişe içine girer. Hattâ Bâbil Harut’unu bile kaza ve kader kapar, avlar.
- تا پری و دیو در شیشه شود ** بلک هاروتی به بابل در رود
- Ancak kaza ve kaderden yine kaza ve kadere kaçan kişi kurtulur. Hiçbir tedbir onun kanını dökemez.
- جز کسی کاندر قضا اندر گریخت ** خون او را هیچ تربیعی نریخت
- Allah’ın kaza ve kaderinden yine Allah’ın kaza ve kaderine kaçan, kişiden başka hiçbir kimseyi, hiçbir hile, kaza ve kaderden kurtaramaz.
- غیر آن که در گریزی در قضا ** هیچ حیله ندهدت از وی رها
- Darvan’lılar ve onların yoksullara bir şey vermeden bahçelerden meyva devşirmek için hileye sapmaları
- قصهی اهل ضروان و حیلت کردن ایشان تا بی زحمت درویشان باغها را قطاف کنند
- Darvan’lıların hikâyesini okumadın mı? Okuduysan niçin hileye sapmakta ısrar edip duruyorsun?
- قصهی اصحاب ضروان خواندهای ** پس چرا در حیلهجویی ماندهای
- Birkaç akrep iğneli kişi, birkaç yoksulun rızkını çarpmak için hileye, düzene giriştiler. 475
- حیله میکردند کزدمنیش چند ** که برند از روزی درویش چند
- Gece vakti, sabaha kadar birkaç, Amır’la Bekir, yüz yüze verip hile düşündüler.
- شب همه شب میسگالیدند مکر ** روی در رو کرده چندین عمرو و بکر
- Sırlarını, Allah anlamasın diye gizli söylüyorlardı.
- خفیه میگفتند سرها آن بدان ** تا نباید که خدا در یابد آن
- Sıvacıya çamur sıvamaya koyuldular. Hiç, el, gönülden gizli bir iş yapabilir mi?
- با گل انداینده اسگالید گل ** دست کاری میکند پنهان ز دل
- Allah, “Seni yaratan, düşünceni, gizli konuşuşunda, fısıltısında doğruluk mu var, hile mi… bunu hiç bilmez mi?” buyurdu.
- گفت الا یعلم هواک من خلق ** ان فی نجواک صدقا ام ملق
- Sabahleyin yola çıkanı gözüyle gören, ertesi gün nereye konacak, bundan sonra nasıl gâfil olur? 480
- گفت یغفل عن ظعین قد غدا ** من یعاین این مثواه غدا
- Yüzünü nereye döndürdüğünü, sayısını, yolunu, yordamını, ineceği, çıkacağı yeri nasıl bilmez?
- اینما قد هبطا او صعدا ** قد تولاه و احصی عددا