- Mısırlıları bu tarafa toplayın da aradığımızı ele geçirelim” derler.
- مصریان را جمع آرید این طرف ** تا در آید آنک میباید بکف
- Kim gelirse “ hayır bu değil. Sen geç oracıkta otur” derler de, 860
- هر که میآمد بگفتا نیست این ** هین در آ خواجه در آن گوشه نشین
- Bu suretle herkes derlenip toparlandı mı bu hileyle hepsinin boynunu vururlar.
- تا بدین شیوه همه جمع آمدند ** گردن ایشان بدین حیلت زدند
- Onlar, ezan sesi duyunca Allah davetçisine uymazlardı ya… Onun şomluğu yüzünden.
- شومی آنک سوی بانگ نماز ** داعی الله را نبردندی نیاز
- Hilekâr Moğolların daveti, onları ölüme kadar çekti, sürdü. Akıllı kişi, sakın Şeytan’ın hilesinden!
- دعوت مکارشان اندر کشید ** الحذر از مکر شیطان ای رشید
- Yoksulların, muhtaçların seslerini içesiye duy da hilebaz kişinin sesi, kulağını tutup çekmesin!
- بانگ درویشان و محتاجان بنوش ** تا نگیرد بانگ محتالیت گوش
- Yoksullar, tamahkâr ve kötü huylu adamlarsa bile sen yine gönül sahibini onların içinde ara! 865
- گر گدایان طامعاند و زشتخو ** در شکمخواران تو صاحبدل بجو
- Denizin dibinde inciler, taşlarla karışık olarak bulunur. Övülecek şeyler, ayıplar, kusurlar arasında olur.
- در تگ دریا گهر با سنگهاست ** فخرها اندر میان ننگهاست
- İsrailoğulları coşarak erkenden meydana doğru koştular.
- پس بجوشیدند اسرائیلیان ** از پگه تا جانب میدان دوان
- Firavun bu hileyle onları meydana götürünce güzelim yüzünü onlara gösterdi.
- چون بحیلتشان به میدان برد او ** روی خود ننمودشان بس تازهرو
- Gönüllerini aldı, ihsanlarda bulundu, vaatler etti.
- کرد دلداری و بخششها بداد ** هم عطا هم وعدهها کرد آن قباد
- Ondan sonrada “ Canınız için ne olur. Bu akşam hepiniz bu meydan da kalın, burada yatın uyuyun” dedi. 870
- بعد از آن گفت از برای جانتان ** جمله در میدان بخسپید امشبان
- Cevap vererek dediler ki, “Sana kulluk eder, sözünü dinler hatta dilersen burada bir ay otururuz”
- پاسخش دادند که خدمت کنیم ** گر تو خواهی یک مه اینجا ساکنیم
- Firavunun, doğum gecesi, İsrailoğullarını karılarından ayırdığına sevinerek meydandan şehre dönmesi
- بازگشتن فرعون از میدان به شهر شاد بتفریق بنی اسرائیل از زنانشان در شب حمل
- Firavunun, geceleyin “Bu gece doğum gecesi, fakat hepside karılarından ayrı” diye sevinerek geri döndü.
- شه شبانگه باز آمد شادمان ** کامشبان حملست و دورند از زنان
- Haznedarı İmran da yanındaydı. Onunla konuşa konuşa şehre geldi.
- خازنش عمران هم اندر خدمتش ** هم به شهر آمد قرین صحبتش
- Ona, “İmran, bu gece sen de burada yat, karının yanına gitme onunla buluşma” dedi.
- گفت ای عمران برین در خسپ تو ** هین مرو سوی زن و صحبت مجو
- İmran, “Peki, burada yatarım, senin gönlünün istediği şeyden başka bir şey düşünmem bile” dedi. 875
- گفت خسپم هم برین درگاه تو ** هیچ نندیشم بجز دلخواه تو
- İmran da İsrail oğullarındandı. Fakat Firavuna âdeta gönüllü, candı.
- بود عمران هم ز اسرائیلیان ** لیک مر فرعون را دل بود و جان
- Firavun, onun isyan edeceğini, gönlünü korktuğu şeyi yapacağını nereden aklına getirecekti?
- کی گمان بردی که او عصیان کند ** آنک خوف جان فرعون آن کند
- İmran’ın, Musa’nın anasıyla buluşması ve kadının Musa’ya gebe kalması
- جمع آمدن عمران به مادر موسی و حامله شدن مادر موسی علیهالسلام
- Firavun gitti, İmran da orada yatıp uyudu. Gece yarısından sonra karısı, onu görmeye geldi.
- شب برفت و او بر آن درگاه خفت ** نیمشب آمد پی دیدنش جفت
- Üstüne kapanıp dudaklarından öpmeye koyuldu. Gece yarısı, onu uykudan uyandırdı.
- زن برو افتاد و بوسید آن لبش ** بر جهانیدش ز خواب اندر شبش
- İmran uyanıp karısını gördü. Kadın, hoşuna gitti, dudak dudağa öpüşmeye başladılar. 880
- گشت بیدار او و زن را دید خوش ** بوسه باران کرده از لب بر لبش
- İmran, “Bu zamanda nasıl geldin?” dedi. Kadın “Sana iştiyakımdan. Allah’ın kaza ve kaderi bu” diye cevap verdi.
- گفت عمران این زمان چون آمدی ** گفت از شوق و قضای ایزدی
- İmran, karısını sevgiyle kucakladı kendini tutamadı.
- در کشیدش در کنار از مهر مرد ** بر نیامد با خود آن دم در نبرد
- Onunla buluştu ve emaneti ona verdi. Sonrada dedi ki: “Kadın, bu küçük bir iş değil!”
- جفت شد با او امانت را سپرد ** پس بگفت ای زن نه این کاریست خرد