English    Türkçe    فارسی   

4
1338-1362

  • Kaza ve kader, hükmünü izhar edince göz açılır, pişmanlık gelir, çatar!
  • چون قضا آورد حکم خود پدید ** چشم وا شد تا پشیمانی رسید
  • Bu pişmanlıkta ayrı bir kaza ve kaderdir... Bu pişmanlığı bırak da Allah’a tap!
  • این پشیمانی قضای دیگرست ** این پشیمانی بهل حق را پرست
  • Pişman olmayı kendine âdet edinirsen boyuna pişman olur durur, nihayet bu pişmanlığı da daha ziyade pişman olursun! 1340
  • ور کنی عادت پشیمان خور شوی ** زین پشیمانی پشیمان‌تر شوی
  • Ömrünün yarısı perişanlıkta geçer, öbür yarısı da pişmanlıkta heder olur gider!
  • نیم عمرت در پریشانی رود ** نیم دیگر در پشیمانی رود
  • Bu fikri, bu pişmanlığı terk et de daha iyi bir hal, daha iyi bir dost ve daha iyi bir iş ara!
  • ترک این فکر و پریشانی بگو ** حال و یار و کار نیکوتر بجو
  • Elinde daha iyi bir iş yoksa pişmanlığın neye? Neyi fevt ettin de pişman oluyorsun ki?
  • ور نداری کار نیکوتر به دست ** پس پشیمانیت بر فوت چه است
  • Eğer biliyorsan bilirsin ki doğru yol, Allah’a tapmaktan ibarettir... Yok bilmiyorsan herhangi bir şeyin kötü olduğunu nasıl bilirsin ki?
  • گر همی دانی ره نیکو پرست ** ور ندانی چون بدانی کین به دست
  • İyiyi bilmedikçe kötüyü bilemezsin... Ey yiğit zıt, zıddıyla görülebilir. 1345
  • بد ندانی تا ندانی نیک را ** ضد را از ضد توان دید ای فتی
  • Mademki bu fikri terk etmekten âcizsin... O vakit günah işlememekten de âcizdin!
  • چون ز ترک فکر این عاجز شدی ** از گناه آنگاه هم عاجز بدی
  • Âciz olduktan sonra pişmanlık neden? O acizlik, kimin takdiriyle, onu ara!
  • چون بدی عاجز پشیمانی ز چیست ** عاجزی را باز جو کز جذب کیست
  • Âlemde bir kâdir olmadıkça hiç kimse, ne bir âcizi görmüştür, ne de böyle bir şey olur... Bunu böyle bil!
  • عاجزی بی‌قادری اندر جهان ** کس ندیدست و نباشد این بدان
  • Böylece, olmasına çalıştığın her isteğin ayıbından bihabersin... Onun ayıbı ve noktası, sana örtülüdür!
  • همچنین هر آرزو که می‌بری ** تو ز عیب آن حجابی اندری
  • O istediğin ayıp ve noksanı sana görünseydi canın o araştırmadan kaçıverirdi! 1350
  • ور نمودی علت آن آرزو ** خود رمیدی جان تو زان جست و جو
  • O işin ayıp ve noksanı sence belli olsaydı seni hiç kimse o işe, hatta çeke çeke bile götüremezdi!
  • گر نمودی عیب آن کار او ترا ** کس نبردی کش کشان آن سو ترا
  • Nefret ettiğin öbür iş yok mu? Ondan neden nefret ettin? Çünkü ayıbı, noksanı meydana çıktı da ondan!
  • وان دگر کار کز آن هستی نفور ** زان بود که عیبش آمد در ظهور
  • Ey sırları bilen güzel sözlü Allah, kötü işlerin ayıbını, noksanını bizden gizleme!
  • ای خدای رازدان خوش‌سخن ** عیب کار بد ز ما پنهان مکن
  • İyi işleri de bize ayıplı gösterme de o işe gidelim, sarılalım... Çalışmamız heba olmasın, gayretimiz soğumasın!
  • عیب کار نیک را منما به ما ** تا نگردیم از روش سرد و هبا
  • Yüce Süleyman, âdeti veçhile alaca karanlıkta mescide giderdi. 1355
  • هم بر آن عادت سلیمان سنی ** رفت در مسجد میان روشنی
  • Her gün, âdeti veçhile mescitten yeniden yeniye hangi ot, hangi kök bitmiş... O padişah, bunu arar araştırırdı.
  • قاعده‌ی هر روز را می‌جست شاه ** که ببیند مسجد اندر نو گیاه
  • Gönül haktan gizli kalan o otları gizlice can gözüyle görür, tanır.
  • دل ببیند سر بدان چشم صفی ** آن حشایش که شد از عامه خفی
  • Sofinin, gül bahçesinde başını dizine dayayıp murakabeye dalması, dostlarının başını kaldır, bahçeyi seyret... Allah rahmetinin eserleri olan çiçeklere, kuşlara bak demeleri
  • قصه‌ی صوفی کی در میان گلستان سر به زانو مراقب بود یارانش گفتند سر برآور تفرج کن بر گلستان و ریاحین و مرغان و آثار رحمةالله تعالی
  • Sofinin biri, bir bağda neşelenip açılmak için soficesine yüzünü dizine dayamış,
  • صوفیی در باغ از بهر گشاد ** صوفیانه روی بر زانو نهاد
  • Varlığının ta derinlerine dalmış gitmişti. Her zevekilin biri onun bu uykusundan usandı.
  • پس فرو رفت او به خود اندر نغول ** شد ملول از صورت خوابش فضول
  • Dedi ki: Ne uyuyorsun ya hu? Bir başını kaldır da üzüm çubuğuna, şu ağaçlara, “Allah’ın rahmet eserlerine, yeşilliğe bak! 1360
  • که چه خسپی آخر اندر رز نگر ** این درختان بین و آثار و خضر
  • Allah emrini dinle... Allah “Allah’ın rahmet eserlerine bakın” dedi... Yüzünü şu rahmet eserlerine çevir, seyret!
  • امر حق بشنو که گفتست انظروا ** سوی این آثار رحمت آر رو
  • Sofi dedi ki: A heveskâr kişi, Allah eserleri gönüldür... Dışarıdakilerse ancak ve ancak Allah eserlerinin eserleridir.
  • گفت آثارش دلست ای بوالهوس ** آن برون آثار آثارست و بس