English    Türkçe    فارسی   

4
233-257

  • Öyle bir bekçim var ki saltanat, ona yaraşır... Bana nasıl bir yel esmekte? O bilir!
  • حارسی دارم که ملکش می‌سزد ** داند او بادی که آن بر من وزد
  • O yel soğuk mudur, sıcak mı? O bilen Allah, gafil değildir... Bilir a kötü kişi!
  • سرد بود آن باد یا گرم آن علیم ** نیست غافل نیست غایب ای سقیم
  • Fakat şehvete mensup olan nefis, Hak’tan sağırdır, kördür. Ben de senin körlüğünü ta uzaktan gördüm. 235
  • نفس شهوانی ز حق کرست و کور ** من به دل کوریت می‌دیدم ز دور
  • Onun için sekiz yıldır hiç seni sormadım... Çünkü seni bilgisizlikle kat kat dolu gördüm ben.
  • هشت سالت زان نپرسیدم به هیچ ** که پرت دیدم ز جهل پیچ پیچ
  • Külhandaki adama nasılsın diye neye sorayım? Nasıl olacak; baş aşağı bir halde işte!
  • خود چه پرسم آنک او باشد بتون ** که تو چونی چون بود او سرنگون
  • Dünya külhana benzer, takva da hamama
  • مثال دنیا چون گولخن و تقوی چون حمام
  • Dünya şehveti, külhana benzer. Takva hamamı da onunla aydınlanır.
  • شهوت دنیا مثال گلخنست ** که ازو حمام تقوی روشنست
  • Fakat takva sahipleri bu külhanda safa ve zevk içindedirler... Çünkü onlar, hamama girmiş, yunup arınmışlardır.
  • لیک قسم متقی زین تون صفاست ** زانک در گرمابه است و در نقاست
  • Zenginlerse hamamdakileri ısıtmak için tezek taşıyanlara benzerler. 240
  • اغنیا ماننده‌ی سرگین‌کشان ** بهر آتش کردن گرمابه‌بان
  • Allah, hamam ısınsın, tavlansın diye onlara bir hırs vermiştir.
  • اندریشان حرص بنهاده خدا ** تا بود گرمابه گرم و با نوا
  • Bu külhandan vazgeç de hamama git... Külhanı terk etmek, bil ki hamama girmenin ta kendisidir.
  • ترک این تون گوی و در گرمابه ران ** ترک تون را عین آن گرمابه دان
  • Külhanda kalan dünya şehvetine sabreden, dünyadan el etek çeken kişiye hizmetçi mesabesindedir.
  • هر که در تونست او چون خادمست ** مر ورا که صابرست و حازمست
  • Hamamda olan, yüzünden, yüzünün temizliğinden, güzelliğinden anlaşılır.
  • هر که در حمام شد سیمای او ** هست پیدا بر رخ زیبای او
  • Külhandakiler de yüzlerindeki ve elbiselerindeki duman, is ve tozdan belli olurlar. 245
  • تونیان را نیز سیما آشکار ** از لباس و از دخان و از غبار
  • Yüzünü görmezsen kokusuna dikkat et... Koku, her köre sopa gibidir!
  • ور نبینی روش بویش را بگیر ** بو عصا آمد برای هر ضریر
  • Kokusunu da alamadıysan onu konuştur; yeni sözden eski sırrı anla!
  • ور نداری بو در آرش در سخن ** از حدیث نو بدان راز کهن
  • Altın babası külhancı der ki: Bugün akşama kadar tam yirmi küfe tezek taşıdım.
  • پس بگوید تونیی صاحب ذهب ** بیست سله چرک بردم تا به شب
  • Bunun gibi senin hırsın da, bu dünyada ateşe benzer... Her alevi, yüzlerce ağız açmıştır!
  • حرص تو چون آتشست اندر جهان ** باز کرده هر زبانه صد دهان
  • 250.Gerçi tezek, ateşi alevler, kuvvetlendirir ama akla göre bu altın, hiç de hoşa gitmeyen fışkıdır, tezektir. 250
  • پیش عقل این زر چو سرگین ناخوشست ** گرچه چون سرگین فروغ آتشست
  • Ateşten dem vuran güneş, yaş fışkıyı ateşe atılmaya değer bir hale getirir.
  • آفتابی که دم از آتش زند ** چرک تر را لایق آتش کند
  • İşte bunun gibi hırs külhanı yüzlerce kıvılcımla kıvılcımlansın, alevlensin diye o taşı altın haline getiren de yine güneştir.
  • آفتاب آن سنگ را هم کرد زر ** تا بتون حرص افتد صد شرر
  • Mal topladım diyen ne diyor yani? Bu kadar fışkı, bu kadar tezek getirdim diyor!
  • آنک گوید مال گرد آورده‌ام ** چیست یعنی چرک چندین برده‌ام
  • Bu söz, rezilliği arttıran bir sözdür ama külhandakiler, aralarında bununla övünürler!
  • این سخن گرچه که رسوایی‌فزاست ** در میان تونیان زین فخرهاست
  • Sen akşama kadar altı küfe tezek getirdin... Hâlbuki ben, hiç zahmet çekmeden tamam yirmi küfe tezek taşıdım, derler. 255
  • که تو شش سله کشیدی تا به شب ** من کشیدم بیست سله بی کرب
  • Külhanda doğup temizlik nedir görmeyen kişiye mis koklatsın incinir, hasta olur!
  • آنک در تون زاد و پاکی را ندید ** بوی مشک آرد برو رنجی پدید
  • Güzel koku satanların pazarında güzel kokularla mis kokusundan bayılan ve hasta düşen derici
  • قصه‌ی آن دباغ کی در بازار عطاران از بوی عطر و مشک بیهوش و رنجور شد
  • Birisi, güzel koku satanların pazarına gelince aklı başından gitti, büzülüp yere yıkıldı.
  • آن یکی افتاد بیهوش و خمید ** چونک در بازار عطاران رسید