English    Türkçe    فارسی   

4
2746-2770

  • Ne mutlu ona ki nefsini aşağılatmıştır. Vay o kişiye ki serkeşlikle dağ gibi başkaldırmıştır!
  • ای خنک آن را که ذلت نفسه ** وای آنک از سرکشی شد چون که او
  • Bu ululuk, bil ki zehirli bir şaraptır, o şarapla aptal kişi sarhoş olur.
  • این تکبر زهر قاتل دان که هست ** از می پر زهر شد آن گیج مست
  • Bir devletsiz, zehirli şarabı içti mi bir zamancağız neşeden başını sallar ama
  • چون می پر زهر نوشد مدبری ** از طرب یکدم بجنباند سری
  • Bir an sonra zehir, canına tesir eder; can verip can almaya başlar!
  • بعد یک‌دم زهر بر جانش فتد ** زهر در جانش کند داد و ستد
  • Onun zehirli olduğuna inanmıyorsan bak da gör; Ad kavmine o zehir neler etti? 2750
  • گر نذاری زهری‌اش را اعتقاد ** کو چه زهر آمد نگر در قوم عاد
  • Bir padişah, başka bir padişahı tuttu mu ya öldürür, ya bir zindana hapseder!
  • چونک شاهی دست یابد بر شهی ** بکشدش یا باز دارد در چهی
  • Fakat bir düşkün dertliyi görse derdine merhem bulur, ona ihsanlarda bulunur!
  • ور بیابد خسته‌ی افتاده را ** مرهمش سازد شه و بدهد عطا
  • O ululanma zehir değilse neden padişah, onu suçsuz, hatasız öldürüyor?
  • گر نه زهرست آن تکبر پس چرا ** کشت شه را بی‌گناه و بی‌خطا
  • Öbürüne de, kendisine bir kullukta bulunmadığı halde neden iltifat ediyor? Bu iki harekete bakıp zehiri anlamak mümkündür!
  • وین دگر را بی ز خدمت چون نواخت ** زین دو جنبش زهر را شاید شناخت
  • Yol kesen, asla bir yoksulu dövüp vurmaz. Kurt ölü kurdu katiyen ısırmaz! 2755
  • راه‌زن هرگز گدایی را نزد ** گرگ گرگ مرده را هرگز گزد
  • Hızır, gemiyi kötü kişilerin ellerinden kurtarabilmek için deldi, kırdı.
  • خضر کشتی را برای آن شکست ** تا تواند کشتی از فجار رست
  • Mademki kırık gemi kurtuluyor, sen de kırıl! Emniyet, yoksulluktadır, yürü, yoksul ol!
  • چون شکسته می‌رهد اشکسته شو ** امن در فقرست اندر فقر رو
  • Madeni olan ve madende birkaç parası bulunan dağ, külünk, kazma yaralarıyla paramparça oldu.
  • آن کهی کو داشت از کان نقد چند ** گشت پاره پاره از زخم کلند
  • Kılıç, boynu olanın boynunu keser, gölge, yerlere döşenmiştir; o hiç yaralanmaz!
  • تیغ بهر اوست کو را گردنیست ** سایه که افکندست بر وی زخم نیست
  • Ululuk, fazla ateştir a azgın... Kardeş, kendini ateşe nasıl atıyorsun ki? 2760
  • مهتری نفطست و آتش ای غوی ** ای برادر چون بر آذر می‌روی
  • Yerle bir olan, bak hele, oklara hedef olur mu hiç?
  • هر چه او هموار باشد با زمین ** تیرها را کی هدف گردد ببین
  • Fakat yerden başkaldırdı mı o zaman hedefler gibi çaresiz yaralanır!
  • سر بر آرد از زمین آنگاه او ** چون هدفها زخم یابد بی رفو
  • Bu bizlik, benlik, halkın merdivenidir, halk, nihayet bu merdivenden düşer!
  • نردبان خالق این ما و منیست ** عاقبت زین نردبان افتادنیست
  • Kim merdivenin daha üstüne çıkarsa daha aptaldır. Çünkü düşünce onun kemikleri daha beter kırılır!
  • هر که بالاتر رود ابله‌ترست ** که استخوان او بتر خواهد شکست
  • Bunlar fer'i lerdir. Asıllarıyla şudur: Yücelik, Allah' ya şirk koşmadır! 2765
  • این فروعست و اصولش آن بود ** که ترفع شرکت یزدان بود
  • Ölmedin de onunla ditilmedin mi ona ortak olmaya, ülke ve devlet kazanmaya savaşan bir düşmansın!
  • چون نمردی و نگشتی زنده زو ** یاغیی باشی به شرکت ملک‌جو
  • Fakat onunla dirildin mi, zaten dirilen odur... Bu, tam birliktir; nerde şerik oluş?
  • چون بدو زنده شدی آن خود ویست ** وحدت محضست آن شرکت کیست
  • Fakat bunu işlerinin aynasında gör. Çünkü bunu sözle, dedikoduyla anlayamazsın!
  • شرح این در آینه‌ی اعمال جو ** که نیابی فهم آن از گفت و گو
  • İçimdekini söylersem çok ciğerleri kan kesiliverir!
  • گر بگویم آنچ دارم در درون ** بس جگرها گردد اندر حال خون
  • Artık bu kadarını kâfi göreyim, zaten anlayanlara bu, yeter... Köyde kimse varsa iki kere seslendim işte! 2770
  • بس کنم خود زیرکان را این بس است ** بانگ دو کردم اگر در ده کس است