English    Türkçe    فارسی   

4
2798-2822

  • İğreti beylik böyle zayıf olur... Allah vergisi olan beylikse böyle yücedir işte.
  • ملک بر بسته چنان باشد ضعیف ** ملک بر رسته چنین باشد شریف
  • Ey soyu sopu belli kişi, o mızraklarla sopayı görmediysen o beylerin adları ile peygamberin adına bak.
  • نیزه‌ها را گر ندیدی با قضیب ** نامشان بین نام او بین این نجیب
  • Onların adlarını kuvvetli, şiddetli ölüm seli sildi süpürdü... Fakat Ahmed’in adı ve devleti baki. 2800
  • نامشان را سیل تیز مرگ برد ** نام او و دولت تیزش نمرد
  • Onun nöbetini günde beş defa vuruyorlar... bu, kıyamete kadar her gün böyle sürüp gidecek!
  • پنج نوبت می‌زنندش بر دوام ** هم‌چنین هر روز تا روز قیام
  • Aklın varsa sana lûtuflarda bulundum... eşeksen eşeğe de asayı getirdim.
  • گر ترا عقلست کردم لطفها ** ور خری آورده‌ام خر را عصا
  • Seni bu ahırdan öyle bir çıkarırım ki sopayla başını, kulağını kanlara boyarım!
  • آنچنان زین آخرت بیرون کنم ** کز عصا گوش و سرت پر خون کنم
  • Bu ahırdaki eşekler de senin cefandan aman bulamıyorlar insanlarda!
  • اندرین آخر خران و مردمان ** می‌نیابند از جفای تو امان
  • İşte sevilmeyen her eşeği yola getirmek, terbiye etmek için sopa getirdim ben! 2805
  • نک عصا آورده‌ام بهر ادب ** هر خری را کو نباشد مستحب
  • Seni kahretmek için o sopa, bir ejderha kesilir... çünkü sen de işte ve huyda bir ejderha kesilmişsin.
  • اژدهایی می‌شود در قهر تو ** که اژدهایی گشته‌ای در فعل و خو
  • Sen amansız bir dağ ejderhasısın ama gökyüzü ejderhasına da bak!
  • اژدهای کوهیی تو بی‌امان ** لیک بنگر اژدهای آسمان
  • Bu sopada cehennemden bir hisse var... kendine gel de aydınlığa kaç.
  • این عصا از دوزخ آمد چاشنی ** که هلا بگریز اندر روشنی
  • Yoksa benim dişlerimin arasında kalırsın... benim kahrımdan seni kimse kurtaramaz demektedir.
  • ورنه در مانی تو در دندان من ** مخلصت نبود ز در بندان من
  • Tanrı’nın cehennemi nerede demeyesin diye bu, bir sopayken şimdi ejderha olmuştur. 2810
  • این عصایی بود این دم اژدهاست ** تا نگویی دوزخ یزدان کجاست
  • در بیان آنک شناسای قدرت حق نپرسد کی بهشت و دوزخ کجاست
  • Tanrı kudretini bilip tanıyan cennetle cehennem nerede ki diye sormaz.
  • هر کجا خدا دوزخ کند ** اوج را بر مرغ دام و فخ کند
  • Tanrı, nereyi isterse orasını cehennem yapar... gökyüzünün yücelerini kuşa ökse ve tuzak haline getirir.
  • هم ز دندانت برآید دردها ** تا بگویی دوزخست و اژدها
  • Dişlerine bir ağrı verir ki bu diş ağrısı cehennem, ejderha dersin. Yahut da tükürdüğünü bal haline kor... bu, cennet ve cennet elbiseleri dersin!
  • یا کند آب دهانت را عسل ** که بگویی که بهشتست و حلل
  • Dişlerinin dibinden şeker bitirir... bu suretle kaderin hükmünü anlar bilirsin!
  • از بن دندان برویاند شکر ** تا بدانی قوت حکم قدر
  • Şu halde dişlerinle suçsuzları ısırma... çekinemeyeceğin, kurtulamayacağın silleyi düşün. 2815
  • پس به دندان بی‌گناهان را مگز ** فکر کن از ضربت نامحترز
  • Tanrı Nil’i Kıpti’lere kan haline getirdi... İsrail oğullarını da belâdan korudu.
  • نیل را بر قبطیان حق خون کند ** سبطیان را از بلا محصون کند
  • Buna bak da Tanrının yoldaki aklı başında kişiyle sarhoşu ayırt ettiğini anla.
  • تا بدانی پیش حق تمییز هست ** در میان هوشیار راه و مست
  • Nil bu ayırt edişi Tanrıdan öğrendi de buna ihsanlarda bulundu, öbürünü sıkıca bağladı.
  • نیل تمییز از خدا آموختست ** که گشاد آن را و این را سخت بست
  • Tanrı lûtfu, Nil’e akıl verdi... kahrı ise Kabil’i sersemleştirdi.
  • لطف او عاقل کند مر نیل را ** قهر او ابله کند قابیل را
  • Keremiyle cansız şeylerde akıl yarattı... kahrı ile akıllının aklını aldı. 2820
  • در جمادات از کرم عقل آفرید ** عقل از عاقل به قهر خود برید
  • Lûtfuyla cansız şeyde akıl peydahlandı... kahrı ile bilgi akıllardan kaçtı!
  • در جماد از لطف عقلی شد پدید ** وز نکال از عاقلان دانش رمید
  • Emriyle oraya yağmur gibi akıl yağdı... bunun aklıysa Tanrı hışmını görüp kaçtı gitti!
  • عقل چون باران به امر آنجا بریخت ** عقل این سو خشم حق دید و گریخت