English    Türkçe    فارسی   

6
3164-3188

  • Tanrı, yalvarıp yakaranlara ihsanda bulundu mu onlara ihsan ettiği şeylerle beraber uzun bir ömür bağışlar.
  • حق چو بخشش کرد بر اهل نیاز  ** با عطا بخشیدشان عمر دراز 
  • Nimeti de ebedîdir onun, nimet ettiği de ebedîlik verir. O, ölüleri bile diriltir, ona baş vurun! 3165
  • خالدین شد نعمت و منعم علیه  ** محیی الموتاست فاجتازوا الیه 
  • Tanrı, lûtfetti mi o lûtuf, can gibi sana karışır, seninle bir olur. Âdeta sen o olursun, o, sen olur.
  • داد حق با تو در آمیزد چو جان  ** آنچنان که آن تو باشی و تو آن 
  • Sende ekmek ve suya iştah yoksa bu ikisi de olmaksızın sana tertemiz bir rızk verir yine.
  • گر نماند اشتهای نان و آب  ** بدهدت بی این دو قوت مستطاب 
  • Semizliğin gittiyse Tanrı, gayb âleminden lûtfeder, sana zayıflıkta bir gizli semizlik, şişmanlık verir.
  • فربهی گر رفت حق در لاغری  ** فربهی پنهانت بخشد آن سری 
  • O peri ve cine kokuyu gıda etmiş, meleklere can gıdası vermiştir.
  • چون پری را قوت از بو می‌دهد  ** هر ملک را قوت جان او می‌دهد 
  • Can nedir ki ona dayanıyorsun? Tanrı kendi aşkı ile seni diriltir. 3170
  • جان چه باشد که تو سازی زو سند  ** حق به عشق خویش زنده‌ت می‌کند 
  • Ondan aşk diriliği iste, can isteme. O rızkı iste, ekmek dileme.
  • زو حیات عشق خواه و جان مخواه  ** تو ازو آن رزق خواه و نان مخواه 
  • Halkı su gibi arı duru bil. O suya akseden, ululuk ıssı Tanrı’nın sıfatlarıdır.
  • خلق را چون آب دان صاف و زلال  ** اندر آن تابان صفات ذوالجلال 
  • Onların bilgileri, adaletleri, lûtufları akar suya aksetmiş yıldıza benzer.
  • علمشان و عدلشان و لطفشان  ** چون ستاره‌ی چرخ در آب روان 
  • Padişahlar, Tanrı saltanatına mazhardır; bilgi sahipleri, Tanrı bilgisinin aynasıdır.
  • پادشاهان مظهر شاهی حق  ** فاضلان مرآت آگاهی حق 
  • Zamanlar geçti gitti. Bu yeni bir zaman. Ay, o ay ama su, o su değil. 3175
  • قرنها بگذشت و این قرن نویست  ** ماه آن ماهست آب آن آب نیست 
  • Adalet, o adalet. Bilgi de, o bilgi. Fakat o zamanlarda gelip geçen ümmetler, geldiler geçtiler.
  • عدل آن عدلست و فضل آن فضل هم  ** لیک مستبدل شد آن قرن و امم 
  • Ey akıllı er, zamanlar, zamanların üstüne geldi; hepsi be birer birer bir teviye gelip geçti. Fakat şu mânalar, daimi ve hep o.
  • قرنها بر قرنها رفت ای همام  ** وین معانی بر قرار و بر دوام 
  • O arktaki su kaç kere değişti. Fakat ayın aksiyle yıldızların aksi hep var.
  • آن مبدل شد درین جو چند بار  ** عکس ماه و عکس اختر بر قرار 
  • Çünkü yapısı, su üstüne kurulmamış, gökyüzü sahasında onlar.
  • پس بنااش نیست بر آب روان  ** بلک بر اقطار عرض آسمان 
  • Bu sıfatlar, bil ki mâna yıldızları gibi mâna göklerindedir. 3180
  • این صفتها چون نجوم معنویست  ** دانک بر چرخ معانی مستویست 
  • Güzeller, onun güzelliğinin aynası. Onlardaki aşk, onun istemesinin aksi.
  • خوب‌رویان آینه‌ی خوبی او  ** عشق ایشان عکس مطلوبی او 
  • Bu göz kaş, bu boy pos, daima aslına gider durur. Suya akseden hayal, kalır mı hiç?
  • هم به اصل خود رود این خد و خال  ** دایما در آب کی ماند خیال 
  • Bütün tasvirler, ırmak suyundaki akislerdir. Gökyüzünü ovdun mu görürsün ki hepsi de o.
  • جمله تصویرات عکس آب جوست  ** چون بمالی چشم خود خود جمله اوست 
  • Derken o garibin aklı dedi ki: Şu şaşılığı bırak. Sirke pekmezdir, pekmez de sirke.
  • باز عقلش گفت بگذار این حول  ** خل دوشابست و دوشابست خل 
  • O muhtesibi, noksanın yüzünden ayrı bildin. Gayretli padişahlardan utan a şaşı! 3185
  • خواجه را چون غیر گفتی از قصور  ** شرم‌دار ای احول از شاه غیور 
  • Havanın üstündeki esîrden bile ileri gitmiş olan zatı şu karanlıklarda oturan farelerden sayma.
  • خواجه را که در گذشتست از اثیر  ** جنس این موشان تاریکی مگیر 
  • Onu can olarak gör, ağır cisim olarak görme. Onu beyin gör, kemik olarak görme.
  • خواجه‌ی جان بین مبین جسم گران  ** مغز بین او را مبینش استخوان 
  • Ona melun iblisin gözü ile bakma, onu toprağa mensup sayma.
  • خواجه را از چشم ابلیس لعین  ** منگر و نسبت مکن او را به طین