English    Türkçe    فارسی   

6
3594-3618

  • Yalnız Tanrı’nın “Âdem’e ruhumdan ruh üfürdüm” dediği varlık yok mu? O kalır işte. Sen de ruha bak, başkaları beyhudedir.
  • جز نفخت کان ز وهاب آمدست  ** روح را باش آن دگرها بیهدست 
  • Fakat bu beyhude sözünü, cana, ruha nispetle söylüyorum, her şeyi sağlam bir surette yapan sanatkâra, Tanrı’ya nispetle değil ha! 3595
  • بیهده نسبت به جان می‌گویمش  ** نی بنسبت با صنیع محکمش 
  • Ârif, ebedî hayat kaynağından yardım diler vefasız suların çeşmelerinden bir şey dilemez, onlara yüz tutmaz ve aldırış bile etmez. Bunun nişanesi de “ Şu gurur , şu aldanma yurdu olan dünyadan çekinmektir.” Kim, bu fâni kaynaklara dayanır, güvenirse ebedî kaynağı adam akıllı ayıramaz. Canında bir iş gerek Yoksa bu iğreti şeylerden bir kapı açılmaz. Evin içindeki bir tek çeşme Dışardan gelen ırmaktan yeğdir
  • بیان استمداد عارف از سرچشمه‌ی حیات ابدی و مستغنی شدن او از استمداد و اجتذاب از چشمه‌های آبهای بی‌وفا کی علامة ذالک التجافی عن دار الغرور کی آدمی چون بر مددهای آن چشمه‌ها اعتماد کند در طلب چشمه‌ی باقی دایم سست شود کاری ز درون جان تو می‌باید کز عاریه‌ها ترا دری نگشاید یک چشمه‌ی آب از درون خانه به زان جویی که آن ز بیرون آید 
  • Her şeyin aslı olan kaynak coşar da seni bu su yollarına muhtaç etmezse ne mutlu!
  • حبذا کاریز اصل چیزها  ** فارغت آرد ازین کاریزها 
  • Sen, yüzlerce kaynaktan su içmedesin. O yüz kaynaktan ne kadarı azalırsa sendeki hoşluk da o kadar azalır.
  • تو ز صد ینبوع شربت می‌کشی  ** هرچه زان صد کم شود کاهد خوشی 
  • Fakat içerden bir güzelim kaynak coştu mu seni başka kaynakları gözlemekten kurtarır.
  • چون بجوشید از درون چشمه‌ی سنی  ** ز استراق چشمه‌ها گردی غنی 
  • Gözünün nuru, balçıktan oldu mu onun sana vereceği şey de ancak gönül derdinden ibarettir.
  • قرةالعینت چو ز آب و گل بود  ** راتبه‌ی این قره درد دل بود 
  • Kaleye dışardan su gelirse emniyet ve barış zamanında iyidir ama 3600
  • قلعه را چون آب آید از برون  ** در زمان امن باشد بر فزون 
  • Düşman geldi de kaleyi çevirdi, kaledekiler kanlarına, battılar mı
  • چونک دشمن گرد آن حلقه کند  ** تا که اندر خونشان غرقه کند 
  • Düşman askeri, dışardan gelen suyu keser, kaledekilerin o suya güvenmemelerini temin eder.
  • آب بیرون را ببرند آن سپاه  ** تا نباشد قلعه را زانها پناه 
  • İşte o zaman kale içindeki bir acı kuyu dışarıdaki, yüz tatlı ırmaktan daha iyidir.
  • آن زمان یک چاه شوری از درون  ** به ز صد جیحون شیرین از برون 
  • Sebepleri kesen ecel ve ölüm askeri de kış gibi dalları, yaprakları kesmeye gelir.
  • قاطع الاسباب و لشکرهای مرگ  ** هم‌چو دی آید به قطع شاخ و برگ 
  • O zaman ağaçlara bahar, yardım edemez. Ancak iç âlemindeki sevgilinin bahara benzeyen yüzü yardım eder. 3605
  • در جهان نبود مددشان از بهار  ** جز مگر در جان بهار روی یار 
  • Onun için şu toprak yeryüzüne” Gurur, aldanış yurdu” denmiştir. Çünkü göçme çağına ulaştın mı senden ayağını çekiverir.
  • زان لقب شد خاک را دار الغرور  ** کو کشد پا را سپس یوم العبور 
  • Ondan önce senin sağında, solunda koşar, senin derdini ben alırım, senin yerine ben dertlenirim derdi. Bir şey almadı ya!
  • پیش از آن بر راست و بر چپ می‌دوید  ** که بچینم درد تو چیزی نچید 
  • Gam zamanlarında sana, senden gam ırak olsun, gamla aranda on dağ bulunsun derdi.
  • او بگفتی مر ترا وقت غمان  ** دور از تو رنج و ده که در میان 
  • Fakat elem ordusu geldi de ağzını kapattı mı, seni görmüşlüğüm var bile demez.
  • چون سپاه رنج آمد بست دم  ** خود نمی‌گوید ترا من دیده‌ام 
  • Tanrı, şeytan içinde bu çeşit bir örnek gösterdi. Hilelerle seni savaşa sokar. 3610
  • حق پی شیطان بدین سان زد مثل  ** که ترا در رزم آرد با حیل 
  • Ben seninleyim, sana yardım eder, tehlikelerde senin önüne ben düşer, tehlikeye ben koşar, göğüs gererim.
  • که ترا یاری دهم من با توم  ** در خطرها پیش تو من می‌دوم 
  • Oklara siper olur, dara düştün mü seni kurtarırım.
  • اسپرت باشم گه تیر خدنگ  ** مخلص تو باشم اندر وقت تنگ 
  • Senin sürçtüğün yerde ben canımı feda ederim. Sen bir Rüstem’sin, bir Aslansın. Yürü, ercesine karşı dur.
  • جان فدای تو کنم در انتعاش  ** رستمی شیری هلا مردانه باش 
  • Diyerek bu işvelerle seni küfür yoluna getirir, o hile, düzen çuvalına sokar.
  • سوی کفرش آورد زین عشوه‌ها  ** آن جوال خدعه و مکر و دها 
  • Fakat ayağını attın da hendeğe düştün mü ağzını açar, kahkahayla gülmeye başlar. 3615
  • چون قدم بنهاد در خندق فتاد  ** او به قاهاقاه خنده لب گشاد 
  • Sen, aman yahu dersin, gel, ümidim sende. O hadi hadi der, git, ben senden bıkmışım zaten.
  • هی بیا من طمعها دارم ز تو  ** گویدش رو رو که بیزارم ز تو 
  • Tanrı’nın adaletinden korkmadın, bense korkarım. Ellerini çek benden!
  • تو نترسیدی ز عدل کردگار  ** من همی‌ترسم دو دست از من بدار 
  • Tanrı da onda zaten iyilikten eser yoktur. Şimdi bu hileyle nasıl, nerede kurtulacaksın? dedi ya.
  • گفت حق خود او جدا شد از بهی  ** تو بدین تزویرها هم کی رهی