English    Türkçe    فارسی   

6
3866-3890

  • Ondan sonra oğlan, köseye baktı, dedi ki: O çenesindeki o iki kılla dertten kurtuldu gitti.
  • بعد از آن کودک به کوسه بنگریست  ** گفت او با آن دو مو از غم بریست 
  • Kerpiçten de kurtuldu, kerpiç kavgasından da, hatta senin gibi bir kahpe oğlu çirkin kart oğlanın saldırışından da.
  • فارغست از خشت و از پیکار خشت  ** وز چو تو مادرفروش کنک زشت 
  • Gösteriş için olsun çenede bulunan kaç dört kıl, adamın arkasına çepeçevre yığılan otuz kerpiçten hayırlıdır.
  • بر زنخ سه چار مو بهر نمون  ** بهتر از سی خشت گرداگرد کون 
  • Tanrı inayetinin bir zerresi, itaat ve ibadetinden yeğdir.
  • ذره‌ای سایه‌ی عنایت بهترست  ** از هزاران کوشش طاعت‌پرست 
  • Çünkü şeytan itaat kerpicini alır, hatta iki yüz tuğla olsa yine kapar, kendine yol açar. 3870
  • زانک شیطان خشت طاعت بر کند  ** گر دو صد خشتست خود را ره کند 
  • Her yanın kerpiçle dolu olsa yine o kerpiçler senin tarafından konmuştur. Fakat o iki üç, kıl, Tanrı vergisidir.
  • خشت اگر پرست بنهاده‌ی توست  ** آن دو سه مو از عطای آن سوست 
  • Hakikatte o kıların her biri bir dağdır. Çünkü o, padişahların padişahının bir aman fermanıdır.
  • در حقیقت هر یکی مو زان کهیست  ** کان امان‌نامه‌ی صله‌ی شاهنشهیست 
  • Sen bir kapıya yüzlerce kilit vursan bir sersem gelir, hepsini de söker çıkarır.
  • تو اگر صد قفل بنهی بر دری  ** بر کند آن جمله را خیره‌سری 
  • Fakat bir şahne, herhangi bir kapıyı mumla kapatsa erler, babayiğitler bile ona yaklaşamaz, yürekleri oynar.
  • شحنه‌ای از موم اگر مهری نهد  ** پهلوانان را از آن دل بشکهد 
  • Tanrı inayeti olan o iki üç kıl kötülüklerle arana girer, dağ kesilir; yüzlerde görünen nura benzer. 3875
  • آن دو سه تار عنایت هم‌چو کوه  ** سد شد چون فر سیما در وجوه 
  • Ey iyi yaratılışlı adam, kerpiç komaya kalkışma, fakat çirkin şeytandan da emin olarak uyuma.
  • خشت را مگذار ای نیکوسرشت  ** لیک هم آمن مخسپ از دیو زشت 
  • Yürü, Tanrı kereminden iki tanecik kıl elde et de ondan sonra gam yeme, emin olarak uyu!
  • رو دو تا مو زان کرم با دست آر  ** وانگهان آمن بخسپ و غم مدار 
  • Bilgili adamın uykusu, ibadetten yeğdir. Hele insanı gafletten uyandıran bilgi olursa.
  • نوم عالم از عبادت به بود  ** آنچنان علمی که مستنبه بود 
  • Yüzme bilenin hareketsiz durması, aceminin elle ayakla savaşmasından iyidir.
  • آن سکون سابح اندر آشنا  ** به ز جهد اعجمی با دست و پا 
  • Acemi, elini ayağını oynatır durur, fakat boğulur. Yüzme bilense denizdeki dalgıç gibi yüzer durur. 3880
  • اعجمی زد دست و پا و غرق شد  ** می‌رود سباح ساکن چون عمد 
  • Bilgi, uçsuz bucaksız ve kıyısız bir denizdir. Bilgi dileyense, denizlerde dalgıçlık edene benzer.
  • علم دریاییست بی‌حد و کنار  ** طالب علمست غواص بحار 
  • Bilgi dileyenin ömrü, binlerce yıl olsa yine araştırmadan vazgeçmez, bir türlü doymaz.
  • گر هزاران سال باشد عمر او  ** او نگردد سیر خود از جست و جو 
  • Tanrı elçisi, hadisinde “ İşte iki tane haris ki hiç doymazlar” dedi.
  • کان رسول حق بگفت اندر بیان  ** اینک منهومان هما لا یشبعان 
  • Tanrı rahmet etsin, Mustafa, “İki haris vardır ki hiç doymaz. Biri dünyayı dileyen, öbürü, bilgi isteğinde bulunan” dedi. Bu bilgi, dünya bilgisinden başka olmalı ki hadiste tekrarlama olmasın. Çünkü dünya bilgisi de dünyadır. Eğer buradaki bilgi, dünya bilgisi olursa hadiste “Biri dünyayı dileyen, öbürü dünya isteğinde bulunan” diye tekrar olur, ayırma olmazdı.
  • در تفسیر این خبر کی مصطفی صلوات‌الله علیه فرمود منهومان لا یشبعان طالب الدنیا و طالب العلم کی این علم غیر علم دنیا باید تا دو قسم باشد اما علم دنیا هم دنیا باشد الی آخره و اگر هم‌چنین شود کی طالب الدنیا و طالب الدنیا تکرار بود نه تقسیم مع تقریره 
  • “ Dünyayı ve dünyanın şatafatını dileyenle bilgi elde etmek isteyen” dendi.
  • طالب الدنیا و توفیراتها  ** طالب العلم و تدبیراتها 
  • Bu ayırmaya dikkat edilirse buradaki bilginin dünya bilgisinden başka olduğu anlaşılır babacığım. 3885
  • پس درین قسمت چو بگماری نظر  ** غیر دنیا باشد این علم ای پدر 
  • Dünyadan başka ne olabilir? Ahret… Seni buradan ayıran, sana kılavuzluk eden!
  • غیر دنیا پس چه باشد آخرت  ** کت کند زینجا و باشد رهبرت 
  • Üç şehzadenin o iş hususunda konuşmaları
  • بحث کردن آن سه شه‌زاده در تدبیر آن واقعه 
  • Derde uğrayan o üç şehzade birbirlerine döndüler. Her üçünün de zahmeti birdi, derdi bir elemi bir.
  • رو به هم کردند هر سه مفتتن  ** هر سه را یک رنج و یک درد و حزن 
  • Her üçü, aynı düşüncedeydi aynı sevdaya düşmüştü. Her üçü aynı derde uğramış aynı hastalığa tutulmuştu.
  • هر سه در یک فکر و یک سودا ندیم  ** هر سه از یک رنج و یک علت سقیم 
  • Sükut içindeydiler. Fakat üçü de aynı tehlikeye düşmüştü. Sözde de her birinin delili birdi.
  • در خموشی هر سه را خطرت یکی  ** در سخن هم هر سه را حجت یکی 
  • Bir müddet hepsi gözyaşı döktüler, musibet sofrasının başında kanlar saçtılar. 3890
  • یک زمانی اشک‌ریزان جمله‌شان  ** بر سر خوان مصیبت خون‌فشان