English    Türkçe    فارسی   

3
1405-1429

  • Padişah tarafından kabul edilip huzurunda oturduktan sonra mektup ve elçi araştırmak çirkin bir şeydir. 1405
  • پیش سلطان خوش نشسته در قبول ** زشت باشد جستن نامه و رسول
  • Bir âşığın, mâşukunun huzurunda aşk mektubu okuması, sevgilinin bu hareketi beğenmemesi, delâlet edilen şey meydana geldikten sonra delil aramak çirkin bir şeydir, bilinen şeye ulaşıldıktan sonra bilgi ile uğraşmak kötü bir şeydir
  • داستان مشغول شدن عاشقی به عشق‌نامه خواندن و مطالعه کردن عشق‌نامه درحضور معشوق خویش و معشوق آن را ناپسند داشتن کی طلب الدلیل عند حضور المدلول قبیح والاشتغال بالعلم بعد الوصول الی المعلوم مذموم
  • Sevgili âşıklarından birisini huzuruna çağırdı. Âşık aşk mektubunu çıkarıp sevgilisinin huzurunda okumaya başladı.
  • آن یکی را یار پیش خود نشاند ** نامه بیرون کرد و پیش یار خواند
  • Mektupta beyitler, övüşler, ihtiyaç ve âciz yoksulluk… Birçok lâflar vardı.
  • بیتها در نامه و مدح و ثنا ** زاری و مسکینی و بس لابه‌ها
  • Mâşuk dedi ki: “Eğer bu okuma, benim içinse vuslat zamanı ömür zayi etmektir bu!
  • گفت معشوق این اگر بهر منست ** گاه وصل این عمر ضایع کردنست
  • Ben yanımdayım, sen mektup okuyorsun. Bu âşıklık alâmeti değil ki!”
  • من به پیشت حاضر و تو نامه خوان ** نیست این باری نشان عاشقان
  • Âşık dedi ki: “Doğru, sen buradasın ama ben, istediğim zevki, istediğim gibi bulamıyorum ki, 1410
  • گفت اینجا حاضری اما ولیک ** من نمی‌یایم نصیب خویش نیک
  • Geçen yıl senden aldığım zevki, şimdi vuslatına erişmiş olduğum halde alamıyorum.
  • آنچ می‌دیدم ز تو پارینه سال ** نیست این دم گرچه می‌بینم وصال
  • Ben bu kaynaktan arı, duru su içtim, o suyla gözümü de yeniledim, gönlümü de.
  • من ازین چشمه زلالی خورده‌ام ** دیده و دل ز آب تازه کرده‌ام
  • Şimdi kaynağı görüyorum ama su yok. Yoksa suyolumu birisi mi kesti” dedi.
  • چشمه می‌بینم ولیکن آب نی ** راه آبم را مگر زد ره‌زنی
  • Mâşuk dedi ki: “Şu halde ben, senin sevgilin değilim. Ben Bulgar Türküyüm, sen Katu Türkü istiyorsun.
  • گفت پس من نیستم معشوق تو ** من به بلغار و مرادت در قتو
  • Sen bana değil, bir hale âşıksın. Fakat yiğidim, hal elde kalmaz ki. 1415
  • عاشقی تو بر من و بر حالتی ** حالت اندر دست نبود یا فتی
  • Senin tamamıyla istediğin ben değilim. Âlemde istediğin şeyin bir kısımcağızı da ben de var.
  • پس نیم کلی مطلوب تو من ** جزو مقصودم ترا اندرز من
  • Sevgilin değilim, sevgilinin eviyim. Hâlbuki aşk, peşindir, eldedir; sandıkta değil!
  • خانه‌ی معشوقه‌ام معشوق نی ** عشق بر نقدست بر صندوق نی
  • Sevgili, tek olan sevgiliye derler. Gelişin de ondandır, sonuncu gidişin de ona!
  • هست معشوق آنک او یکتو بود ** مبتدا و منتهاات او بود
  • Onu buldun mu başkasını beklemezsin gayri. Ortada görünüp duran da odur, gizli olan da o!
  • چون بیابی‌اش نمانی منتظر ** هم هویدا او بود هم نیز سر
  • O hallere sahip bir hâkimdir, mahkûm değil. Aylar, yıllar, o ay yüzlünün kuludur, kölesidir. 1420
  • میر احوالست نه موقوف حال ** بنده‌ی آن ماه باشد ماه و سال
  • Dilerse söyler, hâle ferman eder… Dilerse hükmeder, cisimleri can haline getirir.
  • چون بگوید حال را فرمان کند ** چون بخواهد جسمها را جان کند
  • Bekleyip duran, oturup hal arayan, hal bekleyen kişi, işin sonuna varmış değildir.
  • منتها نبود که موقوفست او ** منتظر بنشسته باشد حال‌جو
  • Sona varan kişinin eli, hal kimyasıdır, elini oynattı mı bakır, sarhoş bir hale gelir, altın olur.
  • کیمیای حال باشد دست او ** دست جنباند شود مس مست او
  • Dilerse söyler, hale ferman eder… Dilerse, hükdiken ve neşter, nerkis ve ağustos gülü kesilir.
  • گر بخواهد مرگ هم شیرین شود ** خار و نشتر نرگس و نسرین شود
  • Hâle mahkûm olansa hal gelince derecesi artan, halsiz kalınca rütbesi eksilen bir adamdır. 1425
  • آنک او موقوف حالست آدمیست ** کو بحال افزون و گاهی در کمیست
  • Hulâsa sofi “İbn-al vakit” tir, fakat vakitten de kurtulmuştur, halden de.
  • صوفی ابن الوقت باشد در منال ** لیک صافی فارغست از وقت و حال
  • Haller, onun azmine onun reyine mahkûmdur. Haller, onun Mesih’in nefesine benzeyen nefesleriyle diridir.
  • حالها موقوف عزم و رای او ** زنده از نفخ مسیح‌آسای او
  • Sense hale âşıkısın, bana değil. Sen, bir hale sahip olmak ümidiyle benim etrafımda dönüp dolaşıyorsun.
  • عاشق حالی نه عاشق بر منی ** بر امید حال بر من می‌تنی
  • Bir an eksilen, bir an artıp kemâl bulan hal, Halil’in mâbudu olamaz, batar gider.
  • آنک یک دم کم دمی کامل بود ** نیست معبود خلیل آفل بود