English    Türkçe    فارسی   

3
4285-4309

  • Der ki: “Siz, beni masal sandınız da kınama ve kâfirlik tohumunu ektiniz! 4285
  • که مرا افسانه می‌پنداشتید ** تخم طعن و کافری می‌کاشتید
  • Fakat kınayıp da aslı yok, masaldan ibaret dediniz ama gördünüz ya… Siz yok oldunuz, siz masal oldunuz.
  • خود بدیدیت آنک طعنه می‌زدیت ** که شما فانی و افسانه بدیت
  • Ben Allah’ın kelâmıyım, Allah’la kaimim. Canın canına gıdayım; arı duru, parlak bir yakutum.
  • من کلام حقم و قایم به ذات ** قوت جان جان و یاقوت زکات
  • Ben, güneşin nuruyum… Sizin üstünüze vurdum, sizi aydınlattım; fakat güneşten ayrılmış değilim.
  • نور خورشیدم فتاده بر شما ** لیک از خورشید ناگشته جدا
  • Bakın, ben âşıkları ölümden kurtarmak için buracıkta akıp duran bir âbıhayatım.
  • نک منم ینبوع آن آب حیات ** تا رهانم عاشقان را از ممات
  • Hırsınız, hasediniz bu kötü kokuyu salmasaydı Allah, sizin mezarlarınıza da bundan bir katrecik saçardı. 4290
  • گر چنان گند آزتان ننگیختی ** جرعه‌ای بر گورتان حق ریختی
  • O, Hakîm’in sözünü, o Hakîm’in öğüdünü tutmaz mıyım hiç? Her kötü ve yanlış kınama yüzünden gönlümü bozmam, işimden, sözümden kalmam.
  • نه بگیرم گفت و پند آن حکیم ** دل نگردانم بهر طعنی سقیم
  • Seyislerin ıslık çalmaları yüzünden tayın ürküp su içmemesi
  • مثل زدن در رمیدن کره‌ی اسپ از آب خوردن به سبب شخولیدن سایسان
  • Hakîm-i Gaznevî, buyurmuştur ki: tayla anası su içerlerken,
  • آنک فرمودست او اندر خطاب ** کره و مادر همی‌خوردند آب
  • Seyisler, atlar gelsinler, su içsinler diye ıslık çalıyorlardı.
  • می‌شخولیدند هر دم آن نفر ** بهر اسپان که هلا هین آب خور
  • Tay ıslık sesini duyunca başını kaldırdı, ürküp su içmekten vazgeçti.
  • آن شخولیدن به کره می‌رسید ** سر همی بر داشت و از خور می‌رمید
  • Anası “Yavrucuğum, neye ürküyor su içmiyorsun?” diye sordu. 4295
  • مادرش پرسید کای کره چرا ** می‌رمی هر ساعتی زین استقا
  • Tay dedi ki: “Bunlar ıslık çalıyorlar. Hep birden ıslık çalmalarından korktum.
  • گفت کره می‌شخولند این گروه ** ز اتفاق بانگشان دارم شکوه
  • Yüreğim titredi, yerinden oynadı. Hep birden ıslık çalıp bağırmaları beni korkuttu.”
  • پس دلم می‌لرزد از جا می‌رود ** ز اتفاق نعره خوفم می‌رسد
  • Anası “Dünya kurulalı abes işler de bulunanlar vardır… Bu dünya böyle kurulmuş, böyle gider!
  • گفت مادر تا جهان بودست ازین ** کارافزایان بدند اندر زمین
  • Benim akıllı yavrucuğum, sen işine bak… Onların kendi saçlarını, sakallarını yolmaları yakındır!” dedi.
  • هین تو کار خویش کن ای ارجمند ** زود کایشان ریش خود بر می‌کنند
  • Vakit var, tertemiz ve gür su da akıp gidiyor. Sudan ayrılırsın, ayrılık seni şahrem şahrem eder… Bundan önce davran da, 4300
  • وقت تنگ و می‌رود آب فراخ ** پیش از آن کز هجر گردی شاخ شاخ
  • Âbıhayat’la dolu olan ırmaktan su içmeye bak… İç de senden nebatlar bitsin!
  • شهره کاریزیست پر آب حیات ** آب کش تا بر دمد از تو نبات
  • Ey gafil susuz, biz velilerin sözlerinden Hızır’ın Âbıhayat’ını içmekteyiz, gel!
  • آب خضر از جوی نطق اولیا ** می‌خوریم ای تشنه‌ی غافل بیا
  • Bu gür suyu görmüyorsan bari körler gibi gel de testini suya daldır.
  • گر نبینی آب کورانه بفن ** سوی جو آور سبو در جوی زن
  • Bu ırmakta su var, bunu duydun ya… Köre, taklitle iş yapmak gerek!
  • چون شنیدی کاندرین جو آب هست ** کور را تقلید باید کار بست
  • Suyu sayıklayıp duran testini ırmağa daldır… Daldırınca ağırlaştığını anlarsın… 4305
  • جو فرو بر مشک آب‌اندیش را ** تا گران بینی تو مشک خویش را
  • Anlarsın da su olduğuna inanırsın, gönlün o zaman bu kuru taklitten kurtulur.
  • چون گران دیدی شوی تو مستدل ** رست از تقلید خشک آنگاه دل
  • Kör, ırmak suyunu açıkça göremez ama testinin ağırlaştığını anlayınca su olduğunu bilir.
  • گر نبیند کور آب جو عیان ** لیک داند چون سبو بیند گران
  • Çünkü testi önce hafifti, ırmağa daldırılınca ağırlaştı, içi hayli suyla doldu.
  • که ز جو اندر سبو آبی برفت ** کین سبک بود و گران شد ز آب و زفت
  • Evvelce her yel beni kapıp beni götürürdü, fakat şimdi ağırlaştım” beni yel kapamaz artık.
  • زانک هر بادی مرا در می‌ربود ** باد می‌نربایدم ثقلم فزود